Ülkemizin karşı karşıya olduğu ekonomik ve güvenlik sınamalarını "sağduyu, tecrübe, bilgi ve iradeyle" aşacağımız muhakkak. Yakın zamanda, milli güvenlik siyasetinin oluşumunda ve uygulanmasında etkin rol alan bir isimle ufuk turu yapmıştık. Söyledikleri hafızamda hâlâ taze...
"Türkiye, hemen her alanda elini güçlendirdikçe, ülkemize karşı iç ve dış sistemik tehditlerin dozu da artıyor. Neden? Çünkü Ankara; 'bağımsız askeri, siyasi, insani, istihbari ve diplomatik' kapasite kullanabiliyor.
Çok daha önemlisi, geleneksel ittifak dengeleri dışında da küresel gelişmelere göre esnek hareket edebiliyor.
Bulunduğumuz lig, büyük ve iddialı bir lig. 'Ya bu ligin kuralları ile oynayacağız ya da otomatik pilota geçip sadece verilen rolle yetineceğiz!' Türkiye, tercihini net şekilde belli ediyor.
Milli çıkarları doğrultusunda bölgesel dengelerde oyun kurucu, küresel dengelerde ise sonucu etkileyebilen bir aktör olduğunu her fırsatta gösteriyor!"
1- Bölgede haritalar yeniden çizilirken Ankara'nın bu kurguya karşı aldığı tavır...
2- Yeni Türkiye'nin, yeni dünya düzeninde konumlanma arayışı.
Nitekim... ABD Başkanı Trump'ın, stratejik müttefikliği bitiren beyanlarının yanı sıra Türkiye ekonomisine ve Türk Lirası'na açık saldırısı karşısında Ankara'nın, bir dizi alternatifi masaya yatırmasını hatta süreçleri hızlandırmasını yadırgamamak gerek.
AB ile ilişkilerin netice alınabilecek birkaç noktada yeniden canlandırılması, AB dışında rota çizen İngiltere ile özellikli ilişki biçimi geliştirilmesi, Rusya ve Çin ekseninde temasların sıklaştırılması bu bağlamda değerlendirilebilir. Görünür gelecekte klasik birliklerin yerini; proje bazlı veya stratejik çıkar odaklı değişken ortaklıkların alacağı söylenebilir. Türkiye'nin bu dinamik şartları okuma ve uyum sağlama gayretinin, kimleri ürküttüğünü iyi bilmek gerek. İşte o zaman özgün politikalar takip eden Başkan Tayyip Erdoğan'a yine bir bedel ödettirilmek istendiğini ve Türk milletinin bağışıklığının bir kez daha test edildiğini anlamak için uzman olmaya da gerek yok. *** Bu vesile ile yukarıdaki analizle bağlantılı sıcak bir hususa değinmekte de fayda var: "İdlib!" Hatay'ın komşusu bu Suriye kentinde bilinen 12 farklı silahlı grup var. Köyden hallice 15 yerde ise silahlı aşiretler bulunuyor.
İdlib merkezinde 35 bin, çevresi ile birlikte bölgede 60 bin silahlı gücün varlığından söz ediliyor. Sahadaki organize gruplardan Heyet Tahrir El Şam (El Nusra) ise rejim ve Rusya'nın bölgeye yönelik harekât planlamasının gerekçesini oluşturuyor.
12 gözlem noktasında yerleşen TSK ise İdlib merkezi ile rejim unsurları arasındaki çatışmasızlık bölgesini kontrol ediyor.
Bugünlerde Türkiye'nin enerjisini içeride tüketmesi için uğraşılırken İdlib'e yönelik olası operasyonun yaratacağı insani dramı, sayıları milyona ulaşacak yeni göç dalgasını ve Türk askerini Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekât bölgesinden tasfiye etmeye yönelik girişimleri göz ardı etmemek gerekiyor.
Özetle... Dış ekonomik tezgâhı fırsat bilen her güç, Türkiye'nin iddiasını örseleyip güvenlik maliyetini artırabilir! Aman dikkat!
NOT: Ağustos, Türk tarihinin zafer ayıdır. 30 Ağustos 1922, 26 Ağustos 1071'in izdüşümüdür. Zafer Bayramımız kutlu olsun.