Bu sıralar Ankara'daki en hareketli merkezlerin başında
"diplomatik misyonlar" geliyor. Acaba, Ankara'dan, farklı ülke
başkentlerine gönderilen raporlarda hangi konular, nasıl işleniyor?
Bu soruların cevapları diplomatların önceliklerine göre değişse de
değişmeyen başlıklar söz konusu.
Tahmin edileceği gibi ilk mesele "FETÖ." FETÖ deyince birkaç husus
ön plana çıkıyor.
15 Temmuz darbe girişiminin içinde FETÖ'cülerin olduğundan kuşku
duyulmuyor. Ancak, "Resmin tamamı bundan ibaret değil!" mesajı
işleniyor. Henüz bu ifadenin altı doldurulmuyor.
FETÖ için hâlâ "Gülen Hareketi" kavramı kullanılıyor. FETÖ,
uluslararası alanda Türkiye'nin hedeflediği biçimde "terör örgütü"
tanımına oturtulmuyor. Peki, "15 Temmuz gecesi, silahlı terör
örgütü karakteri ortaya çıkmadı mı?" diye sorulduğunda, "Terör
örgütü kapsamına alınabilmesi için sistematik şiddet ve baskı
uygulaması gerekir. Evet, 15 Temmuz'da Gülenci askerlerin şiddet
uyguladığı görüldü ama o durum, iktidar gücünü elde etmek için
yapılan hamle idi" şeklinde özetlenen, bizce tuhaf sayılan
açıklamalar geliyor. Çok sıkıştıklarında ise "Yargının elindeki
delilleri bir görelim" deyip bekle-gör stratejisi izliyorlar.
FETÖ'den gözaltına alınan veya tutuklanan kimi isimler için
diplomatik misyonların kapısının aşındırıldığı anlaşılıyor.
Bunların önemlice bölümünün, gazeteci kimliği taşıdığı ileri
sürülen kişiler olduğu vurgulanıyor. Hatta yer yer, "İçlerinde
tanıdıklarımız var. Bizce FETÖ'cü değiller" hükmü bile
veriliyor.
OHAL kararnamelerinin uygulamada, FETÖ'cüler dışında farklı muhalif
gruplara da yöneldiği iddia ediliyor. Bilhassa terör örgütü PKK'ya
müzahir devlet memurlarının (özellikle öğretmenlerin) açığa
alınması eleştiriliyor.