Güvenlik öncelikleri ve toplumsal yansımaları, ekonomik önlemler ve
neticeleri, yargı reformu birinci paketinin yaratacağı etki, yeni
siyasi oluşumlara karşı geliştirilen refleks, muhalefetin blok
olarak hareket etme uğraşısı... Görünür gelecekte gerek gündemi
gerekse politik tercihleri belirleyecek ana konularımız bunlar
olacak.
Ve özellikle ekonomik istikrar, büyüme, öngörülebilirlik ve güven
ortamı üzerine bolca tartışmaya tanıklık edeceğiz. Bilhassa, AK
Parti içinden türetilen siyasi hareketlerin çıkış noktasındaki
meşruiyetlerini ekonomiye, adalet algısına ve özgürlük-güvenlik
dengesine bağlamak isteyeceğine kuşku yok.
Ekonomide gerçekleştirilen büyük dönüşümün sahibinin kim olduğu,
başarının nedenleri, bugünkü sorunların kaynakları üzerine
geliştirilecek siyasi çıkışların, aynı zamanda eteklerdeki taşların
dökülmesine vesile olacağı da çok açık. *** Yerli ve milli ekonomi
iddiasının sahipleri ile küresel sistemin beklentilerini önceleyen
ekonomi yönetimi arasındaki temel farklar, yakın tarihimizin en
sıcak meselesi.
2003'ten 2013'e kadar IMF'den de ilham alınarak uygulanan ekonomik
reçetedeki enflasyon, faiz ve büyümeye dair bakış açısı ile bugün
sürdürülmekte olan programın fiyat istikrarı, faiz hadleri ve
kalkınma oranlarına ilişkin duyarlılıkları, yani ekol farkları
büyük hesaplaşmayı da beraberinde getirmeye aday.
Siyasi istikrarın ekonomik konfor üzerindeki kaldıraç gücü ile
ekonomideki pozitif ivmenin siyasete sağladığı destek arasındaki
ince çizgi de masaya yatırılmak durumunda.
Güçlü siyasi liderliğin açtığı kulvarda ilerleyip, ekonomideki
gurur verici sonuçlara sahip çıkan anlayışın, aynı zamanda o
liderliği sürdürülebilir ekonomik istikrar açısından risk olarak
sunma çelişkisi de çokça sorgulanacak. *** Global ekonomik
koşulların daha fazla korumacı, daha fazla müdahaleci ve daha fazla
yerli üretimi esas alan kurgusu karşısında Türkiye'nin takınacağı
tavır da son derece önem kazanacak. "Neylerse piyasa eyler, piyasa
en güzelini eyler" zihniyeti ile devletin düzenleyici, denetleyici
ve teşvik edici yönünü sahne önüne taşımak isteyen kadrolar
arasında da büyük rekabet yaşanacak.
Geleceğe dair ümitler, iş bulma motivasyonu, şirket karlılıkları,
pazarın büyüme performansı, devlet bütçesinin iç dinamikleri,
bankaların sermaye yeterlilikleri, kredi piyasasının canlılığı,
finansal istikrar ve fiyat istikrarının kalıcılığı, tasarrufların
artırılması, yatırımların devamlılığı gibi faktörlerde itimat
telkin eden, söylediğini hayata geçirenler, kazanan taraf
olacak.
Özetle...
Dünya ve Türkiye oldukça zorlu ve özellikli bir dönemden geçiyor.
Bu dönem, düne takılarak, eleştirerek, söylenerek mi geçecek yoksa
ileriye bakarak, az konuşup çok çalışarak, vaatleri gerçeğe
dönüştürerek mi yaşanacak?
Siyasetin kaderini, maziyi anımsatanlardan ziyade atiyi hayal
edenlerin ikna kabiliyeti belirleyecek.