Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açıkladığı "Yeni
Ekonomi Programı" ve yansımaları üzerine değerlendirme yapmak için
yeterli veriye sahibiz. Daha ilk dakikadan kabul edildiği üzere
program "son derece gerçekçi." Yani, rahatsızlığı doğru teşhis
ediyor, ekonomik anlamda doğru reçeteler içeriyor. Ama baştan beri
biliyoruz ki yaşadığımız türbülansın ekonominin genel kuralları ile
ilgili bölümleri kadar ekonomik olmayan bölümleri de var. Ve
bunların başında Türkiye'ye yönelik açık ve örtülü dış politik
kurgular ile stok hukuki sorunlar geliyor.
Öncelikle bir hususun altını çizelim... Bu sıralar belli çevrelerce
pompalanmaya çalışılan "kriz" ifadesi, kitabi anlamına uygun
kullanılmadı mı, kendi kendini üreten kehanete bürünebilir! Bu da
ülkeye ihanet demektir!
Mevcut şartlarda ekonomik davranışları etkileyen psikolojik
faktörleri ve güven unsurunu göz ardı edemeyiz. Ha, şunu
söyleyebiliriz. Herkesin kendine özgü sıkıntıları, taşıma gücüne
göre bireysel kriz olarak nitelendirdiği halleri olabilir. Ki
bunlar da çok mühimdir. Kriz ise -Allah muhafaza ödeme
sistemlerinin kilitlenmesi, paranın maliyetinin ölçülebilir
olmaktan çıkması, karşılıklı taahhütlerin hiçbir şekilde yerine
getirilmemesidir. Çok şükür Türkiye ekonomisinin ölçeği, birikimi,
bağışıklığı böyle bir durumla yan yana bile gelmemektedir. Bununla
birlikte sokağın nabzı için "yaşam kalitesi" tabirinden yola
çıkabiliriz... Örneğin, ayağınız burkulsa canınız oradadır, gününüz
sıkıntılı geçer. Mideniz ağrısa yediğiniz yemekten tat alamazsınız.
Ama genel sağlık durumunuz kriz olarak tanımlanmaz ve size yatalak
muamelesi de yapılmaz. Tam da bu nedenle Türkiye ekonomisini "hasta
adam" diye sunmaya çalışanlara karşı dikkatli olmak her duyarlı
vatandaşın boynunun borcudur.
Derlenip, toparlanma için iki yıla ihtiyaç olduğu, büyümedeki yavaşlamayı yönetme becerisinin önemi her fırsatta anlatılmalıdır. Her şeyi Ankara'dan beklemek yerine, inisiyatif alınmalıdır. Hazine ve Maliye Bakanlığı da programın alt metinlerini paylaşarak kamuoyunu ortak hedeflere yürüme noktasında cesaretlendirmelidir.
Ve nihayet bir gözlemimi aktarmam da yazar sorumluluğumun gereğidir.
Bugünlerde sesi fazla çıkanların, son yıllarda büyüyen, kazananlar olması, sade vatandaşın ise tevekkül ve sağduyu ile olaylara yaklaşması, üzerinde durulmaya değer bir tablodur!
Unutulmamalıdır ki bireysel kurtuluşunu arayanlar, günü kurtarsa bile itibarını ve sürdürülebilirliğini kaybeder. Ekonominin, mali disiplin içinde dengelenip, büyük dönüşümü başarması için kimileri elini, kimileri de gövdesini taşın altına uzatmalıdır.