Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, FETÖ'ye karşı açıkladığı OHAL,
zaten olması gerekendi. Erdoğan, paralel yapı dedikçe, sanki onun
kişisel meselesi gibi yaklaşanlar vardı. İş ya yeterince ciddiye
alınmıyor ya da pek çok kurum yasal açıdan eli kolu bağlı
kalıyordu.
OHAL demişken, askerin yetkisini artıran veya ekonomiyle ilgili
yükümlülükler getiren şartlardan bahsetmiyoruz. Devlete yuvalanan
paralel hainlerin temizlenmesinden, demokrasinin millet eliyle
ebediyen sigortalanmasından söz ediyoruz.
Neden OHAL? Çünkü milli irade, olağan yöntemlerle baş edilemeyecek
ciddiyet ve karmaşıklıkta tehdit altında da ondan. Bu konuda ne
zaman köklü önlemler alınacak olsa siyasi irade frenlendi. Bu, 15
Temmuz Karanlık Darbe Girişimi öncesinde de böyle oldu. Örneğin...
"Daha iki ay önce en az 63'ü general, 1.700'ün üzerinde askeri
personelin FETÖ bağlantısı tespit edilmişti. Jandarma ve uçucu
personelle ilgili risk üst düzeydeydi."
Peki, ne oldu? "Terörle mücadele sırasında Ordunun uyumu
bozulmasın. TSK kendi içinde çatışır duruma gelmesin. Şûra
yaklaşıyor, mesele orada çözülsün!" diye beklendi. Ama... Su uyudu,
düşman uyumadı. Netice... Hava unsurları ve jandarma içinde
yuvalandığı bilinen FETÖ'cü ihanet şebekesi darbeye yeltendi.
Üniformanın arkasına saklanan bir grup şerefsiz, vatansever
askerlerle cesur polislerle ve demokrasi için bedel ödemeyi göze
alan milletin kahraman evlatları ile çatıştı. Ve o kansızların
hepsi eldeki "FETÖ'cü listesindekiler" çıktı!