Başkan Tayyip Erdoğan, "Ekonomik savaşı kaybetmeyeceğiz"
dediğine göre, artık yaşadığımız olayın adı konulmuş demektir:
"Ekonomik savaş!"
O halde yapacağımız ilk iş bir savaşın nasıl kazanılacağına
odaklanmak olacaktır. Savaşta galibiyetin ön koşulu, milli imkân ve
kabiliyetlerin seferber edilmesidir. Türkiye gibi haini bol bir
memlekette, toplumun tüm kesimlerinin tüm gücü ile bu sert
mücadeleye omuz verdiğini söylemek güç!
Bu durumda, kim dost, kim düşman diye bakmak gerekebilir.
Ancak, duyguların değil, çıkarların konuştuğu bir ortamda mutlak
dostluk ve düşmanlık ayrımına göre savaşa girmek de çok zor. Zira
asimetrik bir savaş söz konusu.
Geriye kalan husus, savaşın kazanılması için elde bulundurulacak
mühimmat stoku ile ilgili. Biliyoruz ki, 15 Temmuz hain darbe
girişimini durdurmak için canını feda eden bu onurlu millet, o
günden beri durmak bilmeyen ekonomik operasyonlara karşı koymak
için cephanesini büyük ölçüde tüketti.
Bu nedenle sıra, fedakârlıktan bahis açıldığında -almaza yatıp-
yanındakine bakan ya da yine devletten medet uman büyüklerde. Yani
'kazan'ın hep doğurduğuna inananlarda!
Lakin... Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın dün çizdiği ekonomi çerçevesini ciddiyetle değerlendirmek herkesin boynunun borcudur. Bu bir tür "paçayı sıyırma oyunu" falan değildir. Gün, "elini ve gövdesini taşın altına sürüp sürmeyeceğine karar verme" günüdür.
Madalyonun devlet yönüne gelince... Türkiye, "enflasyonlu durgunluk sarmalına" girmemeye özen göstermektedir. Bu yüzden, kamunun ertelenebilecek harcamalarından başlanarak bir dizi mali tedbiri aşama aşama hayata geçirme gereği vardır. Bankacılık sisteminin kur ve faiz türbülansına karşı dayanıklılığı aynı zamanda kredi açtığı reel sektörün direncine de bağlıdır. Özel sektörün değerli yatırımları yeniden yapılandırma bağlamında ele alınmalıdır. Merkez Bankası asli işine bakmalı, Banka yönetiminin yerine ikame olma arayışlarına geçit verilmemelidir. Vatandaşa, açık ve samimi bilgi aktarımına devam edilmeli, milli sabır ve bağışıklıkla üstesinden gelinemeyecek sorun olmadığı ısrarla anlatılmalıdır.
Özet... Söz kadar icraatın, duygu kadar aklın, gariban kadar servet sahiplerinin, özel sektör kadar devletin de sorumluluk üsteleneceği bugünleri birlikte aşmak durumundayız.