Şimdi, ilgiyle izlenen kabine dedikoduları üzerine bir şeyler yazabilirdim. Fakat vazgeçtim. Sıcak gündem gelip geçiyor. Bir de yapısal sorunlar söz konusu... Önemli toplumsal olaylar karşısında köklü önlemler düşünmeden, paket çözümlere yönelmek Türkiye'deki kamu yönetiminin tipik refleksidir. Bu tür durumların en yaygın örneği de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın devreye girmesi istenen krizlerdir. Hangi kurumda olursa olsun bazı yöneticilerin aklına "Cuma Hutbeleri" geliverir. "Cuma'da bir hutbe okunsun da" denilerek mesafe alınması amaçlanır. Cuma Hutbeleri'nin, devletin farklı kuruluşlarının, sivil toplumun sorumluluk veya inisiyatif alanlarına ikame edilmesini doğru bulmam. Ancak... Öyle anlar var ki tam da Diyanet'in asli rolüne ihtiyaç duyulur. Bugünler, öyle günler. İslam Dini'nin, suç şebekeleri ile yan yana getirilmeye çalışıldığı, dinler ya da medeniyetler çatışmasının teşvik edildiği, toplumların korkuyla sevk ve idare edilmek istendiği büyük bir meydan okuma ile karşı karşıyayız.
***
"Küresel Terörün Hedef Aldığı Din: İslam." Dün, Cuma namazlarında,
yukarıdaki başlık üzerinden mesaj verildi. Dediğim gibi bir iki
hutbe ile toplumların şekillendirilmesi veya sorunların çözülmesi
mümkün değil. Lakin... Meselelere yukarıdan bakışın ne olduğu
bilinirse geniş toplum kesimleri zirvedeki yaklaşıma göre yol ve
yön tayin edebilir. İşte bu nedenle, Cuma'ya yansıyan şu
tespitlerin altına imzamızı atabiliriz: