Kabul. Türkiye, 1990'larda, Kürt sorununu "siyasi yöntemle" çözmeyi başaramadı. Bugünün gözüyle bakıldığında, hayli makul Kürt siyasetçilere parlamentoda tahammül edemedi. Başlarını bastırarak ekip otolarına, cezaevlerine tıktı.
Peki, "Türkiyelileşmesini istediğimiz" hatta teşvik ettiğimiz HDP'li aktörler ve uzantıları 7 Haziran seçimleri ile ortaya çıkan tabloyu iyi değerlendirebildi mi? Yüzde 13 oy. 6 milyon seçmen desteği. 80 milletvekili. 3'ü büyükşehir olmak üzere 112 belediye. Çok daha önemlisi "terörist başı" olarak tanımlanan Abdullah Öcalan'ın yeğeni Dilek Öcalan'a TBMM Geçici Başkanlık Divanı'nda yer açacak kadar olgunluk gösteren bir ülke! Bunun karşılığı ne oldu? Kibir, küstahlık, maksimalist talepler, devlet toleransının sonuna kadar istismarı, kamu düzeninin bozulması, Suriye'deki konjonktürden kaynaklanan silahlı (sözde) özgüven!
Gelinen noktada, "örgüte silah bıraktırma" politikasını ciddiye almak gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki içeride ve dışarıda hava operasyonları ile başlayan süreç, kapsamlı İç Güvenlik Harekâtı ile ilerleyecek. Muhtemelen, şehirlerde silah depolanan ev ve işyerlerine kadar uzanacak...
Peki neden? Bana göre, iki somut gerekçe söz konusu:
1- Bırakın devletin meşru güçlerini... Doğu ve Güneydoğu'da PKK'lı olmayan Kürtlere de yaşam hakkı tanınmayacaktı. Bölgedeki tüm Kürt nüfusu ya terör örgütü PKK'ya göre dönüştürülecek ya da göç etmek zorunda bırakılacaktı.
2- Doğudan batıya doğru yaşanabilecek Kürt göçüne karşın, batıdan da doğuya doğru PKK'lı Kürtlerin göçmesine neden olacak toplumsal koşullar da oluşabilecekti!
Bugün alınan kritik önlemleri, devletin bölgede varlığını mutlak gösterme kararlılığı kadar, "iç barışı koruma ve sürdürme çabası" olarak da görmek zorundayız!