Okan Müderrisoğlu Sabah Gazetesi

McKinsey, IMF ve kriz söylemi üzerine

AK Parti'nin Kızılcahamam'da gerçekleşen 27. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na, ekonominin damga vurduğu söylenebilir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kamuoyuna açık mesajlarında özellikle...

09 Ekim 2018 | 5.257 okunma
AK Parti'nin Kızılcahamam'da gerçekleşen 27. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na, ekonominin damga vurduğu söylenebilir.
Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da kamuoyuna açık mesajlarında özellikle üç konuya değindi.1- Danışmanlık şirketi McKinsey'den fikri katkı alınmayacağını açıkladı ve "Biz, bize yeteriz" dedi. 2- Kriz söylemlerine net şekilde set çekti ama piyasadaki sıkıntının farkında olduğunun da altını çizdi. 3- IMF defterinin bir daha açılmamak üzere kapatıldığını söyledi.
Bu güncel değerlendirmeler ışığında Ankara perspektifinden somut gözlemlerimi paylaşmakta yarar görüyorum.
Birinci husus... Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin geçiş dönemi yaşandığı için devlet yönetiminde yıllardır görev alan kadrolarda şaşkınlık hakim. Buradaki en büyük risk, geçiş sürecine özgü olayların, sistemin sorunu gibi yansıtılmasıdır ki bunun öncü sinyalleri de gelmeye başladı. Aman dikkat!
Ayrıca, şu anda kamu yönetiminde rol alan isimlerin tamamına yakınının AK Parti döneminde atandığı da hesaba katılmak durumunda. Yani, bürokratik oligarşiden kurtulma iradesi sonuna kadar muhafaza edilirken devletin işletilmesinde sorumluluk üstlenen kadroların kendilerini değersiz hissetmelerine, küsüp içe kapanmalarına kayıtsız kalınmamalı.
Aksi takdirde, devletin yıllara sari birikiminden gerçek manada istifade edilememiş olur. Örneğin, yeni kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası kredibilitesi yüksek o kadar çok bürokratımız var ki... Onların her biri kenardan köşeden çekilip çıkarılıp, aktif katkıları alınabilir.
İkincisi... Yaşadığımız zorlu ekonomik tablonun adı... Bu bir "kriz değil." Allah muhafaza kriz dediğiniz, kalpteki gibidir. Durdu mu, geri dönüşü imkansıza yakındır. Şükür ki Türkiye ekonomisinde çarklar dönüyor, ödeme sistemleri işliyor. Ama kur şokunu yönetmede, fiyatlamada, nakit akışında problemler olduğu da gözardı edilmemekte.
Ki Cumhurbaşkanı da 1 Ekim'de TBMM'nin açılış oturumunda, bu yöndeki duyarlılığını paylaşmakla kalmadı, fırsatçılara da gözdağı verdi. *** Ve üçüncü konu... IMF. Bence en önemlisi. Mayıs 2013'ten bu yana IMF ile Türkiye ilişkileri sınırlı ve resmi düzeyde. IMF Anlaşması'nın 4. maddesi kapsamında her yıl nisan ayında yapılan rutin inceleme dışında IMF, Türkiye ekonomisi için akıl hocası değil. Bakın Arjantin'e... 50 milyar dolarlık kredi düzenlemesine rağmen belini doğrultabilmiş değil. Hatta 3 milyar dolarlık IMF kredi diliminin serbest bırakılması için ileri sürülen şartları Arjantin hükümeti karşılayamadı ve milli paraları ciddi değer kaybetti. IMF, sanıldığı gibi ekonomik değil siyasi bir kurumdur. IMF, girdiği hiçbir ülkede ekonomiyi kalıcı olarak düzeltemediği gibi milli bağışıklık sistemlerini de felç etmiştir. Türkiye, kendi sorunlarını kendisi çözebilecek imkan ve kabiliyete sahiptir.
Hep dediğimiz gibi...
Sabır, moral, kararlılık!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekonomiye dair kısa Notlar... 21 Kasım 2024 | 440 Okunma Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... 20 Kasım 2024 | 173 Okunma G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... 19 Kasım 2024 | 266 Okunma AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! 16 Kasım 2024 | 197 Okunma Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? 14 Kasım 2024 | 1.415 Okunma