Dün, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapıldı. Bugün, TBMM'de birleştirilmiş Suriye-Irak tezkeresi görüşülecek. Her iki oturumun ortak paydası ise "terörle mücadele!" Türkiye, 23 Temmuz'daki Güvenlik Zirvesi'nden bu yana PKK, DEAŞ ve DHKP-C ile aynı anda ve topyekûn mücadeleyi esas alan yeni bir konsept uyguluyor. Özellikle terör örgütü PKK'nın kırsaldaki çatışmaları şehirlere taşıma, sivil halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirme, olası sivil kayıpları bahane ederek halkı sokağa dökme planı uyguladığı biliniyor. Bu yolla, "sözde özerklik ilanı"na meşruiyet kazandırma çabasında olduğu da biliniyor. Veya kamu düzenini sağlama önlemlerini gerekçe göstererek seçim güvenliği ile ilgili tartışma başlatma ve sandığı boykot etme hesabı güttüğü, böylece "özerklik ilanından başka çaremiz kalmadı" iddiasına taraftar bulma niyeti taşıdığı da anlaşılıyor. Hal böyle iken, silahların konuştuğu bu ortamda, silahsız çözümle ilgili gelişmeleri değerlendirmeye pek fırsat olmuyor. Oysa "devlet aklı" çok yönlü çalışmaya, yerel ve genel ölçekte nabız tutmaya, toplumsal değişimleri ölçmeye devam ediyor. Tabii bu analizlerin anlam kazanabilmesi silahların tümüyle devreden çıktığı aşamayı beklemeyi gerektiriyor.
***
Terörle mücadelenin kararlılıkla sürdüğü güncel şartlar altında gerek Doğu ve Güneydoğu'da gerekse ülkenin genelinde vatandaşlarla yapılan birebir görüşmeler, dikkat çekici sonuçlara işaret ediyor. Örneğin,