15 Temmuz darbe girişiminin ardından hız kazanan FETÖ ile
mücadele, mali piyasalarda ve ticaret hayatında da yansımalarını
gösterdi. FETÖ'ye finansal destek sağlayan işadamları gerçeği ile
bu tarz şirketlerle bir şekilde kredi ilişkisi kuran bankaların
varlığı, ciddi stres kaynağı haline geldi.
Bilhassa bankacılık sektöründeki kaygılarının giderilmesi ve
sistemik risklerin bertaraf edilmesi önem kazandı. İşte bu noktada
iki isim ön plana çıktı:
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ve Ziraat Bankası Genel Müdürü
Hüseyin Aydın. Canikli, kabinedeki rolü gereği finans kesimiyle
ilgili kurum ve kuruluşlardan sorumlu. Onun, finansal sahadan gelen
öncü sinyalleri fark etme ve konuyu masaya yatırma becerisi
kuşkusuz önemli idi. Nitekim bu amaçla sektör temsilcileri ile bir
araya geldi ve net mesajlar verdi.
Hüseyin Aydın ismine gelince... Bankalar Birliği Başkanlığı'na
seçildiğinde, İstanbul merkezli "büyükler!" burun kıvırmışlardı.
Bir kamu bankası yöneticisinin Türkiye Bankalar Birliği
Başkanlığı'nı üstlenmesini "Ankara'nın vesayeti!" olarak
yorumlamışlar, kapalı devre sohbetlerde eleştirmişlerdi de. Gel gör
ki İstanbul sermayesi ve finansal temsilcileri Ankara'da olup
biteni gerçek manada anlamak ve yakın çalışmak istemediler. Ne
zamana kadar? Tabii ki yakın zamana kadar. Onlar için tanıdıklarını
zannettikleri bir veya iki bakanın kabinede yer alması ile Merkez
Bankası Başkanı'nın müttefik konumda olması yeterli idi. Bu
toptancı yaklaşımın yetersizliği, ülkedeki kritik anlarda ve
piyasalarda endişe katsayısının yükseldiği dönemlerde çok iyi
görüldü. İşte o durumlarda, Ankara ile İstanbul arasında "köprü
isim" olarak Hüseyin Aydın devreye girdi.