Geçtiğimiz hafta Ankara'da önemli bir toplantı yapıldı. Çankaya Köşkü'ndeki zirve "müsteşarlar" düzeyindeydi. Başbakan Binali Yıldırım başkanlığındaki toplantıya kamudaki tüm müsteşarlar katıldı.
Bürokrasiye hâkim olanlar, müsteşarların devlet sisteminde çarkların dönmesini sağlayan kilit isimler olduğunu iyi bilirler.
Bu yönüyle bakıldığında, Başbakan Yıldırım'ın müsteşarları tek tek ve doğrudan talimatlandırmasını, koordinatör olarak Başbakanlık Müsteşarı Fuat Oktay'ı görevlendirmesini ciddiye almak gerek. Oktay'dan önceki Başbakanlık Müsteşarları -ki sonradan bakanlık da yaptılar- Ömer Dinçer ve Efkan Ala, müsteşarların müsteşarı gibi yetki kullanırlar, kamu kurum ve kuruluşlarını hayli etkin çalıştırırlardı.
Sn. Oktay'ın üstlendiği rol, Başbakan'ın başkanlık ettiği toplantıda alınan kararların takvime bağlanması ve takibi yönüyle yeniden "güçlü ve etkili müsteşar dönemine" dönüldüğünün de işareti gibi.
Cumhurbaşkanlığı sistemi bağlamında bakıldığında, "etkin ve hızlı karar" alınacağı vurgulanırken, aslında bir ezber tekrar edilmiyor.
Tek parti hükümeti de olsa, bürokrasinin kendine özgü genetiği her devirde varlığını sürdürüyor. Tek merkezden koordinasyon olmadıkça, görevler bakanlık bazında ve tarihe endekslenmedikçe, hangi kurumun neyi, nasıl yapacağı çok açık direktifle belirtilmedikçe işler ortada kalabiliyor. Bazen işin asli sahibi bile belli olmuyor. Çoğu zaman, durumdan vazife çıkarıp, elini taşın altına uzatan bürokrata da rastlanmıyor. İşler uzadıkça uzuyor. Siyasi risk Başbakan'ın, bakanların üstünde kalıyor. -Ki yeni sistemde vatandaş faturayı doğrudan Cumhurbaşkanı'na kesecek.- Bürokrasi günlük hayatını kolaylıkla devam ettirebiliyor. Örnek mi istersiniz? O kadar çok ki... Mesela, Başbakan Yıldırım, birkaç ay önce kamu kurumlarının dövize dayalı ihalelerinde, taksitlerin TL üzerinden tahsil edileceğini duyurdu. Ancak, hangi kurumun, ne alacağı var, TL'ye nasıl uyarlama yapılacak; bu adımları kimin koordine edeceği netleştirilmediği için beklendi de beklendi.
Geç ve güç de olsa tekil adımlar atılması ise yeterli sonuçlar üretmedi.
Asıl konumuza dönecek olursak...
Özellikle referandum sürecinde, devletin göstereceği refleks hayati önemde. Güvenlik riskinin bertaraf edilmesi, kriz anlarının doğru yönetilmesi, psikolojik üstünlüğün