Türkiye'nin gözü kulağı TBMM Başkanlığı seçimlerine ve buradan
çıkacak sinyalin muhtemel koalisyon modeli için öncü sinyal olup
olmayacağına odaklanmışken aynı ağırlıkta bir başka seçeneğe işaret
etmek istiyorum.
Hemen belirteyim. 7 Haziran seçimlerinden "tek başına iktidar
çıkmadığını, seçmenin uzlaşma mesajı verdiğini, koalisyon
formüllerinin denenmesi gerektiğini" söyleyenler haklıdır. Buna
kimsenin itirazı olamaz. Zaten siyasetin gündemi de erken seçimden
önce hükümet kurma çalışmasıdır. Lakin seçimin üzerinden geçen 20
günün gösterdiği tablo "2.5 hükümet ihtimaline" işaret etmektedir.
"AK Parti-CHP, AK Parti-MHP, azınlık hükümeti (veya geçici
hükümet.)" Muhalefet bloğunun hükümet kurması, AK Parti ile HDP'nin
bir araya gelmesi mevcut şartlarda değerlendirme dışı
durmaktadır.
Buna karşın, koalisyon için yeterli şartların oluştuğunu henüz
söyleyemeyiz. Hatta Meclis Başkanı seçimi ile koalisyon bileşimi
arasındaki bağın giderek zayıfladığını bile iddia edebiliriz.
Seçimden sonra daha çok muhalefet üzerinden okunan siyaset, AK
Parti'nin ağırlığını hissettirmesiyle yeni bir mecraya giriyor.
Muhalefetin parçalı yapısı, CHP'nin çelişkili sinyalleri, MHP'nin
kemik duruşu karşısında AK Parti, "Seçimden açık ara birinci çıkan,
ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan" kurumsal kimliğini sahaya
yansıtmayı başardı. Sürpriz işbirlikleri olmazsa 1 Temmuz'da AK
Parti adayı İsmet Yılmaz'ın 258 oyla Meclis Başkanı seçilmesi
de sürpriz olmaz.