Önceki akşam, TBMM bahçesindeki yargı yılı açılış
resepsiyonundaydım. Adli ve idari yargının zirvesindeki isimler,
anayasa yargısının tanıdık simaları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu
üyeleri...
İlk izlenimim, genel merhabalaşmadan sonra herkesin, kendi camiası
ile öbek öbek ayrı ayrı noktalarda toplanması oldu.
İkinci gözlemim, Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın da üstünde bir
noktaya konuşlandırılmasından duyulan rahatsızlığın devam etmesi
idi.
Üçüncü, bence en önemli nokta... Yargı mensupları tahmin edilenin
de ötesinde "hassas!" Yargı ile ilgili olumsuz yorumları, -onlara
görehaksız eleştirileri yakından takip ediyorlar. Tepkililer ama
dışa vurmuyorlar. Olay bazındaki analizleri, yargı sürecindeki
hatalara dair tespitleri önemsiyorlar. Buna karşın toptancı
yaklaşımları, tüm yargı camiasını bağlayan peşin hükümleri
reddediyorlar. Bilhassa, siyasi çevrelerden gelen sivri cümleleri
çok ileri ve yakışıksız buluyorlar.
Resepsiyonda Danıştay Başkanı Zerrin Güngör'e, güncel bazı
hususları sordum. CHP'nin, "Adalet Yürüyüşü" adını verdiği
hareketlenmeyi, "Adalet Kurultayı" iddiasıyla organize ettiği
toplantıyı, burada ileri sürülen görüşleri nasıl ele aldıklarını
öğrenmek istedim.
Zerrin hanım, "Biz hâkimler olarak çok az konuşuyoruz. Ama bazen
zorunlu durumlarda da yargının itibarını koruma adına konuşmamız
gerekiyor" diye söze girdi. Sonra, "Sözde Adalet Yürüyüşü, sözde
Adalet Kurultayı..." diye devam ediyordu ki, "Sözde vurgusunu
bilinçli olarak mı kullanıyorsunuz?" dedim. Hiç duraksamadan,
"Evet" dedi ve şöyle devam etti:
"Kim için adalet? Neyin adaletini arıyorsunuz? Yargıyı da töhmet
altında bırakıyorsunuz. Biz adalet terazisini çok hassas tutuyoruz.
Birtakım söylem ve davranışlarla yargıya güven zedelenirse bundan
bütün toplum zarar görür. Biz, tarafsız ve bağımsız olarak herkesin
hakkını titizlikle dağıtmaya özen gösteriyoruz. Aynı özenin
gösterilmesini beklemek de hakkımız!"