Türkiye, seçim sürecine girmişken kredi derecelendirme kuruluşu
Standart and Poor's'un (S&P) "not operasyonuna" uğradı. Aslında
Türk Hazinesi, S&P ile ilişkilerini 5 yıl önce kesmişti. Yani,
2013'ten bu yana S&P, Türkiye'yi değerlemesi istenmeyen
kuruluşlar arasına alınmıştı. Ancak bu tür kuruluşların radarına
bir kez girdiniz mi siz istemeseniz bile kendi kendilerine
dışarıdan analiz veya spekülasyon yapmayı sürdürebiliyorlar.
Kaldı ki IMFDünya Bankası İlkbahar Dönemi Toplantıları vesilesi ile
geçtiğimiz ay Washington'a giden ekonomi kurmayları, bu tarz bir
atağın gelişebileceğini öngörmüşlerdi. Türkiye hakkında kasti
biçimde "belirsizlik algısı" yerleştirmek isteyen sıcak para
otoriteleri, "Önce Türk piyasasından çıkalım, seçimden sonrasına
bakarız" çizgisine çekilmişti bile.
Demek istiyorum ki ilk kez karşılaşmadığımız bu oyun, bıkıp
usanmadan sürdürülüyor. Ve ısrarla Türk siyasetine şekil verilmek
istenircesine sahnelenen bu senaryo karşısında gerek Türk
milletinin bağışıklığı gerekse ekonominin direnci test ediliyor.
Her başa çıkma mücadelesi ise ister istemez bir maliyet
bırakıyor!
Türkiye ekonomisinin ulaştığı büyüklük görünür gelecekte şu üç faktörde "sihirli dengeyi" gerekli kılıyor. "Yüzde 5 enflasyon, yüzde 5 faiz (neredeyse sıfır reel faiz) ve maksimum yüzde 5 cari açık!" Türkiye düşük tek haneli enflasyon ve sıfıra yakın reel faizle, GSMH'sinin en fazla yüzde 5'i düzeyindeki yönetilebilir cari açık seviyesinde rahatlıkla yüzde 7'lik büyüme zeminine oturabilir. Kamu borç stokunun GSMH'ye oranının yüzde 30'un altında olduğu, bütçe açığının milli gelire oranının da yüzde 1-2 bandında tutulduğu Türkiye ekonomisi, bu temelde birkaç yıl yoluna devam ettiğinde cari açığı ihmal edilebilir orana indiren, enflasyon konusunda tartışmaları bitiren, yüksek faiz baskısından kurtulan bir ortama kavuşabilir. Ve bütün bu hususlar bir temenni değildir. Zira 2013'ten bu yana kesintisiz müdahalelere uğrayan ve sonunda demokrasisini ayakta tutmayı başaran Türkiye, kısa süre önce sağladığı performansı kat be kat aşabilecek güce de birikime de sahip olduğunu ispatlamıştır. Faiz- enflasyoncari açık denklemi çözüldüğünde yüksek büyüme ve artan tasarruf eğilimine bağlı refah, düşük oranlı işsizlik zaten doğal sonuçlar olarak karşımıza çıkacaktır.
Özetle... Türkiye'nin, hedeflerini tazelediği, özgüvenini pekiştirdiği yeni bir öyküye ihtiyacı var. Ötesinin üstesinden gelmek bu milletin mayasında zaten mevcut. 24 Haziran, huzur-istikrar- güven için kritik eşiktir.