Süreci yakından takip edenler bakımından çok şaşırtıcı değil ama
alanda önemli gelişmeler oluyor. Hem Suriye'de hem de
Irak'ta...
Konunun detaylarına girmeden önce, uluslararası algıdaki pozitif
değişimi paylaşayım.
Türkiye'nin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile yürüttüğü Fırat Kalkanı
Harekatı pek çok ezberi bozdu. Kobani olaylarından bu yana Ankara,
DEAŞ terör örgütü ile mücadele bağlamında ilk kez psikolojik
üstünlüğü ele geçirdi.
DEAŞ'ın, Türkiye sınırından uzaklaştırılması, Azez- Cerablus
hattında 40 bin Suriyelinin topraklarına yerleşmesi, örgüt
bakımından sembolik önemi olan Dabık'ın temizlenmesi, tahminlerin
ötesinde olumlu sonuçlara yol açtı. Hele hele 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra "Kolay kolay toparlanamaz" diye düşünülen
TSK'nın, ertelenmiş sınır ötesi operasyonlara başlaması ve devletin
tüm kurumları ile bu adımların arkasında durması, güçlü millet
desteğinin sağlanması, bölgede haritaların yeniden çizildiği bir
ortamda Türkiye'nin elini güçlendirdi. Yakın coğrafyamızdaki
tehlikelerin bedelini ödeyen Ankara, pro-aktif politika ve
uygulamalarla tehditleri fırsatlara çevirmenin eşiğine geldi.
Şimdi meselenin Suriye boyutunda iki nokta kritik.
1. merkez Münbiç... Türkiye, PKK-PYD unsurlarının ABD himayesinde,
Arap kenti olan Münbiç'e yerleşme çabasından, oldu-bittiye
getirilmek istenen "yeni terör koridorundan" çok rahatsız. Bu
durum, rahatsızlığın da ötesine geçtiği için askeri kartların
kullanılmasına ilişkin en küçük tereddüt yok. İşte bu yüzden ABD
yönetimi, uzun süre sonra ilk kez PYD-YPG unsurlarına karşı,
Ankara'ya "askerden-askere çalışma formülü" önerdi.