Güzel ülkemizde "güvenlik riski" üretildiğinin, bunun "ekonomik
risk algısı" ile pekiştirilmesi için her türlü oyunun oynandığının
ve nihai aşamada "toplumsal barış riskine" dönüştürülmek
istendiğinin farkındayız. Yani...
Senaryonun; yazarları, yapımcıları ve oyuncularının eşkalini
görüyoruz.
Yarım yüzyılı bulan anarşi ve terörle mücadele tarihimizde, ilk kez
bugünkü kadar "ortak bilinç ve toplumsal dayanışma" geliştiğine de
tanık oluyoruz.
Terörün hedefinin "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olduğu, sadece
"Hükümet" veya "Parti" meselesi gibi görülmemesi gerektiği
noktasında geç de olsa sağlanmış mutabakatı kazanç hanesine
yazıyoruz.
Terörün; dil, din, ırk, cinsiyet, yaşam tarzı ayrımı gözetmeksizin
herkesi hedef alabildiğini iyi biliyoruz.
Terörün dış destekle sürdürülen, iç şartları kullanan, açık ve
örtülü bir operasyon aracı olduğunu da anlıyoruz.
***
Geldiğimiz noktada...
Terörün kaynağını ve hedeflerini "teşhis" de ediyoruz.
Lakin...
"Tedavi" aşamasındaki eksiklikleri tam olarak gideremiyoruz.
Tedavi güçlüğünün en önemli nedeni, Türkiye'nin çevresindeki
güvenlik krizleri, etnik ve mezhebi temelli bölünme yaşayan
ülkelerdeki yönetim boşlukları ve bu durumu fırsata çevirmeye
çalışan küresel güçlerin yürüttüğü vekalet savaşları.