Huzur, istikrar, güven... Hava gibi, su gibi kıymetli. Milletin birliğinin, vatanın bütünlüğünün her şeyin ötesinde önemli olduğunu yeniden yeniden teyit ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Aslında çok şey duyuyor, yığınla bilgiyi araştırıyoruz. Lakin... Cumhuriyet tarihinin en kanlı, en acı terör eylemi karşısında dini, inancı, mezhebi, milliyeti, memleketi, cinsiyeti ne olursa olsun göğsünde yürek taşıyan "insanım" diyen bir kişinin üzülmemesi, sarsılmaması mümkün olamaz. Gün, acıları yarıştırma günü değil. Zira acımızı derinden yaşarken o hain saldırının hedefini, yarına etkilerini de değerlendirmek durumundayız.
Türkiye'ye yönelik açık taarruz karşısında, böylesine milli bir davada dahi siyaset kurumu ortak tavır alamadığı, üç günlük yası bile bekleyemediği, küçük siyasi hesaplaşmaya girdiği için iş yine milletin ferasetine düşüyor.
Adana, Mersin, Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara... Tüm bu bombalı ihanetin gerisinde yatanlar belli:
1- Kesinlikle, toplumsal fay hatlarını tetiklemeyi hedefliyor. Alevi inancına mensup, Kürt kökenli, sol görüşlü vatandaşların tepkiselliğini ifade ettikleri meydanların eylem alanı olarak seçilmesi, vatandaşlık ve duygudaşlık bağını zayıflatmayı amaçlıyor.