Küresel türbülanstan geçmekte olan Türkiye ekonomisi, "piyasa stresinin" nispeten azaldığı bir haftaya başladı. Trump dalgası olarak adlandırılan belirsizliğin gecikmeli fiyatlaması ile Ankara'daki politik iklimi tam ve doğru anlamamaktan kaynaklanan kaygılar bir araya geldiği için zor bir haftayı yaşadık.
***
Bu hafta, TÜSİAD'ın Ankara'da düzenlediği yılın son Yüksek İstişare
Konseyi toplantısının onur konuğu Başbakan Binali Yıldırım olacak.
Eskiden bu toplantılar, "siyasete ayar verme!" zeminleri idi.
Şimdilerde iyi kötü diyalog zeminine de dönüştü. TÜSİAD'ın, Ankara
ile aynı dili konuşmasa bile Ankara'yı ne kadar anladığı önemli.
Kuşkusuz Ankara'nın da TÜSİAD klişelerinin içindeki makul
değerlendirmeleri ciddiye alma oranı da belirleyici.
***
Gelelim işin alfabesine... Ekonomi ile ilgili genel kuraldır.
"Karamsarlık bulaşıcıdır. Çabuk yerleşir, geç dağılır. Güven ise
geç ve güç kazanılır, kolay kaybedilir."
İşte bu yüzden "piyasa ile iletişim yönetimi" her zamankinden daha
fazla önem kazanıyor. Aynı zamanda, "vatandaş ekonomisine" de özel
özen göstermek gerekiyor.
Gerek Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet'in gerekse AK Parti'nin aldığı
"piyasa inisiyatifi", özellikle piyasa analistleri ve
ekonomistlerle buluşmaları dikkate değer. İşte bu yüzden,
piyasadaki negatif enerji birikiminde iç şartların ağırlığı giderek
azalırken, dışarıdan gelecek verilere daha fazla kulak kabartılmaya
başlandı.
***
Öte yandan... Türkiye, üç yıldır "ılımlı büyümeye" uyum sağlamaya
çalışıyor. Burada da genel kriterler söz konusu. Örneğin;
2023 hedeflerine ulaşılması ancak yüzde 7 ve üzerinde büyüme ile
mümkün.
İş insanlarından sokaktaki vatandaşa kadar geniş bir yelpaze
yakınmıyor ve "İşimizi çeviriyoruz" diyorsa bilin ki Türkiye
ekonomisinde yüzde 4 ve üzerinde büyüme söz konusu.