TBMM'nin yeni yasama yılına başlayacağı 1 Ekim gününe dikkat
edilmesinde şimdiden fayda var. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın o
gün yapacağı konuşma hem Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı
tehditlerin derinliğini ölçmek hem de ülkenin güncel yol haritasını
anlamak bakımından dönüm noktası olmaya aday. Bir ay öncesinden bu
konuya dikkat çekmek istememin nedeni Ankara'nın kritik kararlar
kavşağına girmekte olmasından kaynaklanıyor.
İç ve dış siyasetteki fay hattı kırılmaları karşısında sürpriz veya
radikal kararlar verilmesi gereken günlere yaklaşıyoruz.
Yaz aylarının nispi rahatlığına aldanmamak lazım.
Zira, 2018-2019 dönemi sadece Türkiye için değil büyük
maliyetlerine katlandığımız yakın coğrafyamız için de belirleyici
gelişmelere kapı aralayacak. İşte bu nedenle Türkiye'nin huzuru, iç
barışı, güvenliği, ekonomik ve siyasi istikrarı sanılandan da öte
önem ve değer kazanacak.
Suriye dosyası, görünür gelecekte Ankara'nın askeri seçenekler
dışında da tercihte bulunmasını gerektirecek gibi.
Kanlı Esed rejimine karşı net duruşu bilinen ve milim sapma
göstermeyen Türkiye, bilhassa kuzey Suriye'deki terör koridoru veya
suni Kürt devleti planlaması karşısında farklı kanallar açmaya
zorlanabilir. Neticede 2018, Suriye'nin seçimiyle ilgili sürecin de
yılı olacak. Kuzey Irak'taki referandum inatlaşmasının olası
riskleri de ortada iken Ankara'nın Suriye'yi de içine alacak
şekilde güney sınırı boyunca yükselen ateşe müdahalesi kaçınılmaz
hale gelebilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, tehdidi kaynağında bertaraf etme
doktrini ciddi de olsa ABD ve Rusya'nın Suriye'deki ayrı ayrı
merkezlerde bayrak göstermesi Türkiye'nin "ya hep ya da hiç"
stratejisini sahaya yansıtmasını engelleyebilir. Özetle, Ankara'ya
"arka plan diplomasisini" işletmekten başka çare
bırakılmayabilir!