Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Türkiye
Yüzyılı" programı daha ilk günden siyasi rekabeti derinden
etkiledi. Etkilemekle kalmadı, "Vizyoner" ile
"Televizyoner" tartışmasının da fitilini ateşleyiverdi.
Bir yanda...
Cumhuriyetin 100. Yılını eserlerle taçlandırmaya çalışan
ve Türkiye için asırlık gelecek vizyonu çizen
bir "liderlik."
Diğer yanda...
Günlük, politik, kısır söylem ve iddialarını tekrarlamak adına
ekranlara odaklı "televizyoner genel başkanlık!"
Maalesef Sn. Kemal Kılıçdaroğlu, parti siyasetinde
gösterdiği mahareti, aradan geçen 12 yılda -sayısız fırsata rağmen-
Türkiye siyasetinde gösteremedi. 2019'daki yerel seçimler "CHP
ve Dostları" için -az da olsa- bir umut ışığı yaktı. Ama son
üç yılın gelişmeleri gösterdi ki...
Konjonktürel başarılar yetmiyor.
İstanbul'dan üretilmeye çalışılan politik
aktörlük Ankara'da boğuluyor.
Kemal Bey, kendi eliyle -ama kulağına fısıldandığı şekliyle-
sahneye çıkardığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu'nun önünü kesmek için harcadığı mesaiyi, 2023 seçimleri
için harcamıyor!
Hiç aklında yokken Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Mansur Yavaş bile -yedekten oyuna girerek-
Türkiye'yi yönetebileceğini söyleyen çevrelerin gazıyla ciddi ciddi
heyecanlanıyor!
Gelgelelim...
CHP'li belediyelerin performansı, 6'lı masa için bir an açan
güneşi, partilerin içindeki karabulutların gölgesinde
bırakıyor.
Örneğin İstanbul...
Marjinal sol sınırlarda ve milletin sinir uçlarında dolaşan,
açığa alınmış il başkanı ile.
16 milyon İstanbulluya hizmet vaadiyle yola çıkıp, sadece
kendi kariyerini ve bireysel konforunu düşünen muhteris belediye
başkanı ile...
Seçim kazandırdığı düşünülen siyasi ortaklara dağıtılan
makamlar ve paylaştırılan kent rantı ile...
Hasılı...
Günü ve gemisini kurtaran zihniyetin türlü örnekleri
ile...
Öylesine dağınık, öylesine küçük çıkarlara odaklı, hatta siyasi
rövanşizme hazırlıklı duruyor ki... Böylesine karmaşık yapıya
Türkiye'yi teslim etmek, maceradan başka bir anlam taşımıyor.