Bir küçük köpekti. Ayaklarını kestiler. Vücudu sarılı halde yatarken bütün Türkiye, objektife yansıyan o bakışını konuştu. Köpek şaşkındı, çünkü bu onun görmeye alışık olduğu insan manzarası değildi.
Siz hiç gök gürültüsüne hırlayan, şimşeğe diş gösteren köpek gördünüz mü? Ben gördüm. 1992 kuzey Irak harekâtından dönerken Düğün Dağı’nda bulduk annesini. Dağlarda dolaşan hamile bir kurt köpeğinin iki yavrusundan biriydi. Bu yüzden “adı Börteçine olmalı” dedik.
Bir komando bölüğünde büyüdü, daha 4-5 aylıkken yağmur bizi çadırlarımıza hapsettiğinde, kafasını çadırın aralığından dışarı çıkararak göğe kaldırır, kulaklarını geriye yatırır ve dudaklarının kenarından taşırdığı minicik süt dişlerine, sanki bir dinazorun ölümcül dişleriymişçesine güvenerek hırlardı. Eğitimli bir komando gibiydi, yakın emniyet görevlerinde timin canlı radarı ve öncü unsuruydu. Gece ilerleyen timin önündeki domuz ve keklik sürülerini tim daha oraya varmadan kovalar, yanlışlık yapılmasını önlerdi. Gece en kritik yerlere o mevzilenir, bütün askerleri birer birer dolaşır, uyutmazdı. Kimseye durup dururken saldırmazdı, biri ateş ediyorsa ona, iki kişi kavga ediyorsa üsttekine saldırırdı. Gözlerinde korku görmedim hiç, ama zalim de değildi, bir keresinde birkaç köpek bir kedi yavrusunu sıkıştırmış, bunun vicdanı içgüdülerine baskın gelmiş ve diğerleri gibi kediye değil, köpeklere saldırmıştı. Ben görmedim, görenler hayretler içinde anlattılar. Böylece kedi kaçacak fırsatı bulmuş ve canını kurtarmış.
Hani insan birine çok sinirlendiğinde “köpek” der ya... Aslında insanlar arasında köpek kadar olamayanlar da vardır.