Türk Ordusu sadece savaşta değil barışta da milletinin en büyük hizmetkârıdır. Bir okuldur. Çocuklarımıza savaşmayı, cesareti, paylaşmayı, fedakârlığı öğretir. Zengin çocuklarının da kendini ve namusunu korumak zorunda kaldıkları dönemleri yaşamıştır bu millet.
Ulusların, yaşadıkları coğrafyada karşı karşıya oldukları tehditlere karşı nasıl korunacakları ve yaşamsal ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları, önce devletin ideolojik temeli, sonra da ordunun niteliği ve niceliği konusunda esas belirleyici faktördür.
Daha basitleştirmek için somutlayalım, ihtiyaçlarını sömürü yoluyla karşılayan emperyalist devletlerinin profesyonel orduları vardır, devletin kurucu ideolojisi yağmacılığa dayanınca ordu da kaçınılmaz olarak paralı (profesyonel) askerlerden oluşur. Bizim gibi müdafa-i hukuk devletlerin ise sömürü ve emperyal amaçları olmadığı için kaçınılmaz olarak halka ve mükellefiyete dayalı orduları vardır. Vatan savunması bütün halkın sırayla yaptığı ortak bir görevdir. AKP iktidarının yaptığı yeni düzenleme ile bu ortadan kalkmaktadır.
TÜRK ORDUSU NASIL KURULDU
Türk Ordusu emperyalizme ve ona teslim olan saltanata karşı savaşarak kuruldu. Etrafındaki komşularının bir kısmı imparatorluktan kopan eski bağlılar, bir kısmı da tarihsel çelişkileri olan devletler olduğu için; daha önemlisi emperyalist devletlerin sömürmek istedikleri zenginlikler de burada olduğu için hudutlarımız, ulus birliğimiz ve hatta egemenliğimiz üzerindeki tehditler geçici değil süreklidir.
Daha önemlisi, Türkiye bütün hakimiyet teorilerinde dünya adasının merkezi/kalpgâhı olarak adlandırılan, dünyaya hakim olabilmek için elde/etki altında bulundurulması olmazsa olmaz olan bir coğrafyada bulunuyor. Türkiye emperyalist batı ile doğunun zenginlikleri arasında bir köprü durumundadır.
Ve İbn Haldun'un da dediği gibi "Coğrafya kaderdir!" Buna göre bir ordumuz olmalıdır.
Ordunun gücü sadece düşmanlıkta değil, dostlukta da çok önemli olduğu için komşularıyla kuracağı ilişkinin biçimi dahi Türk Ordusu'nun gücüne ve caydırıcılığına bağlıdır. Erken Cumhuriyet dönemi, bütün ilişkilerini yedi düvele karşı savaşmış ve emperyalizmi yenmiş bir ordunun yarattığı etkiyle kurmuştur. Yeni düzenleme ile son yirmi yıl içinde iyice zayıflayan bu etki de bütünüyle ortadan kalkacaktır.
HALK, VATANINI NASIL KORUR
Türk ordusu, Cumhuriyetin hedeflediği eşit toplum anlayışının cisimleşmiş halidir. Zengin ve fakirin kader birliği yaptığı, aynı karavanadan yediği, aynı kulede nöbet tuttuğu, vatan savunmasını öğrendiği bir ocaktır. Türk milleti işgal altındayken paranın işe yaramadığı, zenginliğin canını kurtarmaya yetmediği, kimsenin para için hayatını tehlikeye atmadığı tecrübeler yaşamıştır. Bu nedenle Türk askerlik sistemi, vatan savunmasını bütün erkeklerin öğreneceği mükellefiyet esasına göre şekillenmiştir (ki, bence kadınlar da buna dahil olmalıdır).
Bunun kendi tarihimizde ve çevremizde örnekleri vardır. Kurtuluş Savaşımıza seferber edebilecek asker bulabildik, çünkü Osmanlı ordusundan kalma askerlik eğitimi almış ciddi bir nüfus vardı. Ama aynı dönemde, Çarlık ordusuna asker vermediği için bir askerlik birikimi ve geleneği olmayan Azerbaycan uğradığı katliamlara karşı kendini bile savunamadı. İran, ABD için kolay başa çıkılacak bir düşman değildir, çünkü savunmasının önemli bir kısmı halka yayılmış eğitimli seferi kuvvet potansiyeline dayanmaktadır. Bir savaş anında yirmi milyona yakın bir gücü silah başına toplayabilme ve asimetrik savaş yeteneği, egemenliğinin en büyük teminatıdır. Suriye bütün saldırılara rağmen yenilmedi ise, bunu yine halka yayılmış eğitimli ve örgütlü askeri potansiyeline borçludur.
Türkiye'nin de en önemli caydırıcılık nedeni, savaş zamanında silah başı edebilecek olan Mehmetçiktir. Yeni düzenleme ile silah başı edebilecek nüfus eritilmekte ve en önemlisi o nüfusun savaşma yeteneği yok edilmektedir.
BATI DAYATMASI VE PROFESYONELLİK
ABD, Türkiye'nin bu caydırıcı gücünü bildiği için bunu ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Abdullah Gül-Colin Powell görüşmesindeki temel konulardan biri Türk Ordusu'nun küçültülmesi ve profesyonelleştirilmesi idi. Yani Türk milletinin kendini savunma potansiyelinin yok edilmesi. Soğuk savaş cepheleşmesinden sonra Türk ordusunun nüfusu ABD için sakıncalı hale geldi, çünkü BOP'a göre bölünecek ülkelerden biri de Türkiye idi ve buna engel olabilecek bir ordu kalmaması gerekiyordu. Türk Ordusu'nun yeni biçimi ABD'nin çeşitli ülkelerdeki yağmalama seferlerinde kullanılacak bir paralı askerler ordusu olmalıydı. Açık açık söylüyorlardı bunu: "Sınır aşırı görevlerde kullanılabilecek nitelikte, daha modern ve profesyonel bir ordu." Hangi sınır aşırı görevlerde? Elbette NATO, ya da BM çatısı altında, barışı koruma ya da başka kılıflarla yapılan yağma seferlerinde.
AKP iktidarının kurmaya çalıştığı yeni ordu biçimi vatan savunmasına değil, ama tam olarak buna uygundur. Kafası devşirilmemiş olan milli komutanlar buna itiraz edip başka ittifaklar aramaya başlayınca kumpaslarla hapsedildiler. O kumpaslar bozuldu, Ergenekon duvarları yıkıldı, ama proje devam ediyor.
TÜRK ORDUSU NASIL DÖNÜŞTÜ
Yıllarca NATO şemsiyesi altında ABD tesirinde kalan Türk ordusunda müfredata kadar değiştirilen eğitim sistemi, ayaklarını kendi topraklarına basmayan, korkak, tarih bilincinden yoksun bir subay/astsubay/general tipi yarattı.
ABD kaynaklı eğitimler, Batı literatürüne ve tarihine bağımlı, düşünürken bile neredeyse İngilizce düşünen bu tipte kişilikler, ABD tarafından yönetilen çeşitli tarikat/cemaat yapılarının da yardımı ya da tehdidiyle hareket eder hale geldiler. En tepeye çıkanları oldu. Silah arkadaşları birer birer tutuklanırken korkudan donup kalanları, hatta düşmanla işbirliği yapıp gizli planları teslim edenleri oldu. Türk askerlik sistemini ABD'ye müzahir politikacılarla işbirliği yaparak değiştirenler, bu kafadakilerdir. Saçma sapan profesyonel askerlik uygulamaları, alt yapısı bile hazırlanmadan uygulanmaya başlanan ve birçok mağduriyete neden olan uzman erbaşlık sistemi cehenneme giden yolun taşları olarak döşendi.
Ergenekon/Balyoz isimli davalarla, bunlara karşı olan özü/sözü/aklı/eylemi milli olanlar tasfiye edildi ve onları örnek alan kuşaklar sindirildi. Kozmik odalarımıza girildi, sadece planlarımız değil, neredeyse bir asır içinde oluşturulan vatan savunması seferberlik birikimimiz ve bundan da önemlisi vatan savunma taktiklerimizi yaratan mantık düşman eline geçti.
Fakat bu eylem tam olarak başarıya ulaşamadı, çünkü 15 Temmuz denemesi yine Türk Ordusu'nun milli unsurları tarafından bastırıldı.
Ama bundan da ders alınmadı, sonrasında büyük hatalar yapıldı. Askeri okulların kapatılması, Harp Okullarının dönüştürülmesi, bedelli askerliğin ve profesyonelleşmenin yaygınlaşması, en sonunda bütün bir ordu yapısının değiştirilmesine kadar vardı.
Bakınız profesyonel askerlik belli bir ölçüde kaçınılmazdır, Hava ve Deniz Kuvvetleri yapıları ve kullandıkları ekipman gereği zaten subay-astsubay çoğunluğuna dayanan kuvvetlerdir, ama (Özel Kuvvetler ve bazı özel görevler için kurulan birlikler hariç) Kara Kuvvetleri mutlaka sayısal güce de dayanması gereken bir kuvvettir. Jandarma, yeri geldiğinde kara kuvveti görevi yapacak önemli bir kuvvettir ve bütün yurt sathında yayılmış olması gerekir.
Biz bütün bu süreçte bunları kaybettik, NATO'ya bağlı olmayan milli kuvvetimiz Jandarma Genel Komutanlığı hem sayı, hem nitelik bakımından bir polis gücüne dönüştürüldü. Kara Kuvvetleri adım adım küçültüldü, bazı birlikler lağvedildi. Ve şimdi AKP'nin getirdiği uygulama ile son darbe vuruluyor.