Savaşçı ve asker, sanılanın aksine çok farklı iki kavramdır. Savaşçılar, iyi askerler olabilirler, ama her asker savaşçı olamıyor. Savaşçı, askerlik kavramını da aşkın bir niteliktir. En genel tanımıyla asker, gerekli eğitim ve sınavlardan geçerek, ordu üniforması giymeye hak kazanan herkese denilir, ama savaşçılık ruhsal bir yeterlilik de gerektirir. Bir ordunun üzerinde yükseldiği zaferler ise zamanla birer bürokrata bile dönüşebilen üniformalıların değil, sadece savaşçıların eseridir. Bir ordu, içindeki savaşçıların sayısı ve niteliği ölçüsünde savaşma yeteneğine sahiptir, daha fazla değil.
Yeni yeni oluşmaya başlayan Prusya ordusuna bakan Nietzsche, savaş ve savaşçı hakkında şöyle der: “Çok askerler görüyorum, fakat savaşçılar görmek isterdim, üniformaların içindekiler de üniforma olmasaydı.”
Çok çarpıcı, üniforma giymiş üniformalar savaşamaz. Değerli okurların, 9 Şubat 2019 tarihinde Aydınlık gazetesinde yayımlanan “Üç asker” başlıklı yazımı şimdi tekrar okumasını dilerim. Üç asker tipi gördüm.
Savaşçılar rütbe ve makamdan daha fazla savaşçılık gururunu önemser, rütbeden vazgeçer, makamı bırakır; ama haksızlığa susarak, yanlışı görmezden gelerek, ideallerini yok sayarak savaşçılık onurunu çiğnetmez. Övünmez, dövünmez, yalvarmaz. Gitmesi gerektiği zaman, tıpkı görev yaparken olduğu gibi sessizce gider. Bilir ki, bıraktığı sadece makamdır, o hep bir savaşçı kalacaktır.
İkincisi, bire on katarak övünür. Savaşçı gibi davranır, ama değildir. Madalya nişan pek önemlidir onun için. İmajını önemser, hatası varsa mal edecek birini ya da bir şeyi mutlaka bulur, başarılar ise sadece onundur. Şişik egosu üniformaya, dizginsiz kibri rütbelere sığmaz. Savaşı sadece harita üzerinden tanır, kan kokusunu bilmez, askerin doğasını önemsemez. Askerliğinin kanıtı üniformasıdır, daha çok bürokrattır ve önü her devirde açıktır.
Üçüncüsü ise sırtını bu ikinci tipe dayayarak komuta katına yakın olmayı başarabilen tiplerdir. Bunlar, ikincilerin reklamcıları ve yancılarıdır, onların yokunu var gösterip yükselttikçe kazanırlar. Kırıntılara razıdırlar, ama işler ters gittiğinde ilk darbeyi vuracak olan da bunlardır. Her iki taraf da birbirini tanır ve bu çıkar ilişkisi kariyerizmin gölgesinde sürüp gider.