Bu hafta Milliyet gazetesinde haberdi: “Abdülhamit Han’ın kullandığı silah ve kılıçlar müzede sergileniyor...” Haydi oradan!
Abdülhamit’in silahla ne alakası var, savaş mı görmüş, silah mı kullanmış, ata-arabaya binip de meydana mı çıkmış? Onun hayalinde silah sadece iki yerde var.
İlki, her akşam üvey kardeşine okutarak uykuya daldığı Arthur Conan Doyle romanlarında... Bu polisiye romanların bir ya da birkaç yerinde hayali bir silah patlar.
İkincisi de, kendi kâbuslarında... Yasaklayıp depolara kaldırdı, topların kamasını söktürüp, tüfekleri mekanizmasız kullandırdı. Zabit adayları ya da askeri birlikler atış yapmak için bile ondan izin alıyordu, donanmayı limanlara bağlayıp çürüttü. Hep ordu eliyle tahttan indirilme kâbusu yaşadı, çünkü kendisi de aynı yolla, tahta çıkmıştı.
Kullandığı silahlarmış...
O, silah korkusu yüzünden tek kurşun atmadan verdi bütün memleketi. Osmanlı tarihi boyunca en çok toprak kaybeden padişahtı. Hem de bunu diplomasi kılıfıyla yaptı. O kadar uzaktı ki, silaha ya da savaşa... 93 Harbini saraydan idare etmeye çalıştığı için kaybetti. Ardından da Kıbrıs’ı, sadece iki maddelik bir anlaşma ile verdi. Girit, Teselya, Tunus, Bulgaristan, Mısır, Romanya, Tunus, Bosna-Hersek, hangi birini sayayım kardeşim...