Daha geçtiğimiz günlerde Atatürk'ün Kara Harp Okulu'na girişinin
120. yıldönümü kutlandı. Geleneksel yoklama yapıldı, 1283 diye
Atatürk'ün apolet numarası okununca bütün Harbiyeliler ayağa kalkıp
"içimizde" diye bağırdılar. Güzel...
Diyelim Harbiyelilerin içinde, ya o okulu yönetenlerin? Ya da
okulun içinde mi?
Harp Okulları artık Milli Savunma Üniversitesi oldu ve onu tuhaf
adamlar yönetiyor. Atatürk'ün yapmayacağı ne varsa yapıyorlar.
M.S.Ü'ye bağlı Atatürk Stratejik Araştırmalar Enstitüsünün başında,
Mustafa Çalık'ın Türkiye Günlüğü dergisinin yazı kurulunda da görev
yapan Gültekin Yılmaz var. Derginin son sayısının başlığı: "Doğu
Türkistan'da Çin Nazizmi."
Şimdi bu yöneticilerin konferansa davet ettikleri konuşmacı Zafer
Karatay...
ABD ile doğrudan bağlantılı olan Emel Kırım Vakfı Başkanı, ayrıca
ABD hükümetinin uluslararası destek açıklaması yaptığı Kırım Tatar
Milli Meclisi Türkiye Temsilcisi...
Konferans 1944 Kırım sürgününü konu alıyormuş gibi görünse de
bugüne ilişkin kaba Amerikan propagandasından ibaretti. Pentagon'un
sözcüsü olduğunu herkesin bildiği Christian Amanpour'u kaynak
göstererek Kırım'daki referandumun gerçeği yansıtmadığını söylüyor
ve koca bir salon dolusu Türk subayına bunları dinletiyorlardı.
Dinleyenler arasında İngiliz ve Fransız subayları da vardı.
Sormuyorlar mı: PKK'ya 20 bin TIR silahı kim verdi, o PKK'ya karşı
operasyon yaparken bize kim destek oldu?
Cevap basit: ABD PKK'ya, Rusya ise bize yardım etti.
Koca Milli Savunma Üniversitesi bunu bilmiyor mu?
Rusya ile nükleer santral yapımı, S-400 alımı, Kuzey Akım Projesi,
terörle mücadele, ekonomi gibi farklı başlıklarda stratejik
anlaşmalar yaparken, bu konferansı nasıl anlayalım?
Türkiye'ye karşı harekat yapılıyor, ama bunun merkezi olarak
M.S.Ü'nin seçilmiş olması skandaldır.
Ulusal Kanal ve Aydınlık, Türk ordusunun bileğine vurulan kelepçeyi
çıkarmak için Silivri zindanında hem içeride hem dışarıda mücadele
etti. Ama onları da hedefe koyuyor konuşmacı. ABD gibi, FETÖ gibi,
PKK gibi, Türk milletinin bütün düşmanları gibi...
Bu konferans bundan 120 yıl önceki Harbiye'de yapılsa, Harbiyeli
Mustafa Kemal ayağa kalkar ve itiraz ederdi. Tıpkı 1908 yılında
Selanik orduevinde yaptığı gibi...
O okulun yöneticilerine ve o salondaki bütün Türk subaylarına
soruyorum: 1283 nerede?
Sizler neredesiniz?
THE RADİKAL
IŞİD'in en büyük insan kaynaklarından biri olan ve El Bab'da Mehmetçiğe karşı savaşan Doğu Türkistan İslami Hareketi Partisi'nin liderlerinden biri olan Seyyit Tümtürk, gelip bunun izniyle konferans verdi.
Neredeyse bütün yönetim kadrosunun karısı, kızı oğlu, akrabası
kendisinin de iki yeğeni taşeron kadrosundan üniversitede işe
alındı. 100 bin başvuru içinden bütün yönetici akrabaları sınavı
kazandı. Bunu soran gazetecilere, "Ne yani bizim yakınımız
oldukları için aç mı kalsınlar?" dedi. Bunu da radikal saymadı.
Daha yenice, 18 Mart Çanakkale şehitlerini anma etkinlikleri
kapsamında, üniversite ve müftülük ortak etkinliğinde
Sivas-Koyulhisar ilçesi müftülüğü personelinden biri, Çanakkale
muharebesi konulu konferans verdi. Bunu da radikal bulup
yadırgamadı.
Ama ben...
Atatürkçü Düşünce Topluluğu'nun davetiyle "Vatan savunmasının dünü
ve bugünü" konusunda konferans vereceğim zaman, "Televizyonda çok
radikal söylemleri var o yüzden bizde konferans veremez" dedi ve
konferansa engel oldu.
Bu kişi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hakan
Yekbaş.
Sivas'taki üniversitenin adı niye Cumhuriyet Üniversitesidir?
Çünkü Sivas, manda ve himaye taleplerinin şiddetle reddedilip,
milli iradenin saltanatın üzerine çıktığı yerdir. Milli mücadelenin
mihenk taşıdır. Sembolüdür Cumhuriyetin.
Peki, bu kafaların Cumhuriyet Üniversitesi ile ne alakası var?
THE MARMARA
Cemaat, en çok kendisini "milliyetçi-mukaddesatçı" diye
tanımlayan kitleden ve liberallerden yararlandı. En büyük insan
kaynağı onlardı. Bazı milliyetçilerdeki bu yolunu şaşırma hali,
öyle bir yere geldi ki, PKK'lılarla bir arada bile
yaşayabiliyorlardı.
Mesela Marmara Üniversitesi... Hep, milliyetçi kadrolara sahip
olduğu düşünülürdü, ama FETÖ'nün çok ciddi yuvalandığı bir yere
dönüştüğünü, 15 Temmuz sonrasında gördük.
Hiç unutmam, 2015 yılında orada bir konferansım vardı. Atatürkçü
Düşünce Topluluğu'nun etkinliğiydi ve Mehmetçik kavramının tarihsel
köklerini tartışacaktık. Üniversite yönetiminin etkinlik iznini en
son gün verdiğini topluluk başkanından öğrendim, dahası bazı ülkücü
öğrencilerin afiş çalışması yapmalarına engel olduklarını... Hayret
ediyordum bunlara. ADT Başkanından onlardan bir randevu almasını
rica ettim, konuşmak istiyordum. Konferans saatinden bir saat önce
geldiğimde, kendi kantinlerine götürmek için beni karşılayan ülkücü
genç, yolda bir ara: "İsterseniz bu kaldırımdan gidelim, orası
PKK'nın kantini" diye, az ilerideki kafeteryayı gösterdi. Şaşırmış
ve üzülmüştüm.
Sayıları 30-40 kadar olan gözleri pırıl pırıl parlayan ülkücü
gençlerin arasına, gittiğimde duygularımı ve bu tuhaf çelişkiyi
anlattım onlara: "Milliyetçisiniz, PKK kantininin önünden
geçmiyorsunuz, ama Mehmetçik konferansını mı engelliyorsunuz"
dedim. Yarım saat süren sohbetten sonra hepsi benimle birlikte
konferans salonuna geldi, sonuna kadar büyük bir saygıyla
dinlediler ve el sıkışıp sarılarak ayrıldılar.
Bu sene 18 Mart 2019'da Marmara Üniversitesi'ndeki tek etkinlik,
yine ADT'nin düzenlediği "Dünden bugüne vatan savaşı"
konferansıydı. Prof. Cüneyt Akalın ile birlikte konuşacaktık. Artık
okulda PKK kantini ya da FETÖ'cü yöneticiler yoktu,
ama...
Pazartesi günü yapılacak olan konferansa, Cuma akşam saat 17.00'de
izin vermişlerdi. Böylece öğrencilerin haberi bile olmayacaktı,
çünkü duyurulmasına zaman vermemişlerdi. Okulun en izbe ve
bulunması en zor konferans salonunu tahsis etmişlerdi ki, haberdar
olup bulmaya gelen de bulamasın.
Akıl alır gibi değildi, tek 18 Mart etkinliği üniversite
tarafından, görünüşte izin verilerek engelleniyordu. FETÖ'den ve
PKK'dan sonra hâlâ...