Tunç Soyer’in, CHP’den çok PKK’nın siyasi kolu HDP’nin adayı
olduğu zaten belliydi ve karşılıklı destek açıklamaları ile de bu
kanıtlandı. Hiç tartışma yok. Ama...
Devlet Bahçeli’nin Tunç Soyer’in önüne serdiği koruma kalkanı
sayesinde ahali bunu göremiyor. Çünkü habire babasını
tartışıyorlar. Bu işi o kadar çığırından çıkardılar ki, haklı
çıkmak uğruna en olmayacak yerlere taşıyorlar.
Şunu anlayamıyorlar, bir insan kendi yaptıklarından sorumludur,
babası ya da dedesi üzerinden suçlanamaz. İlber Ortaylı bunu
anlatabilmek için, belki de en olmadık örneği vererek sözü Ali
Kemal ve Zeki Kuneralp’e getirdi. Yanlıştır, Zeki Kuneralp Tunç
Soyer ile hiçbir koşulda aynı satıra bile yazılmamalıdır. Çünkü
olumlu bir örnektir. Bu yanlışa Devlet Bahçeli daha büyük bir
yanlışla cevap vererek, ‘’İsmet Paşa’nın Zeki Kuneralp’in
büyükelçiliğine izin vermesinin de hatalı olduğunu’’
söyledi.
Yahu Allah aşkına Zeki Kuneralp ASALA terörünün hedefi oldu, eşini
şehit verdi, kendisi yaralandı.
Oysa Tunç Soyer açıkça PKK’nın siyasi kolunu destekledi. Arada ne
benzerlik var? Susun artık, susun da vatandaş işin aslını
görebilsin.
Eşini şehit verdiği Madrid büyükelçiliğinden ayrılırken ‘’Türk
olmak pahalıdır, ama bir imtiyazdır’’ demişti Kuneralp. Doğru, ama
ekleyelim ki, Türk olmak aynı zamanda adil olmaktır. Bırakın artık
şu adamı babası ile perdelemeyi. Zeki Kuneralp bir vatanseverdir,
İlber Ortaylı yanlış örnek vermiştir, Bahçeli ise doğruyu ve
yanlışı birbirine karıştırmış, Tunç Soyer’i neredeyse korumuştur.
Bu kargaşanın gizlediği gerçek ise Tunç Soyer’in CHP ve HDP’nin
ortak adayı olduğudur.
İLKER
Aradan o kadar yıl geçti, hâlâ o gençlik önderi enerjisi var
üzerinde. Mahkeme salonunda, seyirci sıralarının en önünden
seslenirdi bize, zaman zaman da avukatların getirip götürdüğü
mektuplarla haberleşirdik. Yazılar, yeni kitaplar, gazete,
vs...
Mahkeme kapılarına dayanmış 100 binlerin ‘’Mustafa Kemal’in
askerleriyiz’’ sloganları içerideki sözde hakim ve savcıların
betini benzini attırırken, bilirdik orada olduğunu.
Milyonlarca insan sel olup Anıtkabir’e akarken, Silivri
hücrelerindeki televizyonumuzun o coşkuya kapılan ekranında
görürdük kalabalığın en önünde...
Hala aynı İlker Yücel.
Zeki, mücadeleci, saygılı ve saygın, ama en önemlisi kendini bu
vatana adamış o genç adam. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan
adayı olur olmaz diğerlerinden farkını ortaya koydu. Bakın
diğerlerine, İstanbul’a dair bir tek şey anlatmadılar. Beylik seçim
lafları dışında somut ve farklı olan bir tek kelime yoktu.
Sadece İlker Yücel, mesela her evin enerji sorununu kendi içinde
çözeceği uygulamaları, hem de ücretsiz sağlayacağını söyledi.
Sadece İlker Yücel İstanbul’da tarım için topraktan söz etti.
Sadece İlker Yücel Türkçe’nin İstanbul’undan söz etti.
Ve sadece İlker Yücel, ‘’haydi gelin halkın önünde konuşalım’’
dedi.
Gelemezler.
Çünkü her ikisi de sistemin, İlker Yücel halkın adayı...
Silivri önlerindeki, Dolmabahçe yokuşunda, Taksim ve Ulus
meydanlarındaki bizim İlker. İstanbul’a sinen beton grisini ve
Soros turuncusunu silip, Türk bayrağının kırmızısına boyayacak
İlker.
KATİL KİM
İlacın kendi prospektüsünde yazıyor. Doktor da zaten sorumluluk
kabul etmediğini, bütün sorumluluğun hastaya ait olduğunu gösteren
bir belge imzalatıyor hastaya ve ancak o koşullarda veriyor ilacı.
Karaciğerinizin iflas etmesine neden oluyor, eğer az da olsa
psikolojik rahatsızlığımız varsa onu tetikliyor, intihar eğilimi
yaratıyor. İnternet arşivi üzerinde bir araştırma yaparsanız çok
sayıda örnek ve forum sayfasına rastlayabilirsiniz. ‘’Bir sivilce
için hayatı karardı’’ ya da ‘’şu yıllar arasında o ilaca bağlı şu
kadar ölüm oldu’’ türünden haberleri hemen bulursunuz. ‘’Katil
ilaç’’ diye nam yapmış.
Prospektüsünde bu kadar yan etki ve uyarı yazan başka bir ilaç var
mıdır, bilmem, açtım okudum, hayret ettim.
Ruacuttane isimli akne ilacından söz ediyorum. Çünkü daha çok yakın
zamanda Aydınlık gazetesinde yakın çalışma arkadaşım Ercan
Dolapçı’nın oğlu Aydın’ı kaybettik. Pırıl pırıl bir genç,
sivilcelerinden kurtulmak için doktora gitti. İmza karşılığı aldı
bu ilacı. Bir belge imzalayarak ilaç aldığını ailesine haber
vermedi...
Sonra mı?
Birkaç ay sonra Aydınlık ailesi, günahsız Aydın’ın çöken
karaciğerini ayağa kaldırmak için kan bağışı seferberliği başlattı.
İyileşti, eve taşındı Aydın, ama çöken sadece karaciğeri değildi,
psikolojisi de iflas etmişti. İntihar haberini aldığımda kahroldum.
Baktım ki, bu ilacı kullanıp intihar eden ilk bizim Aydın değil ve
son da olmayacak gibi...
Oğlum daha 13 yaşında. Onunla konuşurken bana dedi ki, ‘’ Baba,
haydi o gençliğinin etkisiyle sivilcelerinden kurtulmak için bu
riski aldı da devleti yönetenler neden bu ilacı
yasaklamadılar?’’
Oğlumun sorduğu soruyu ben de Sağlık Bakanlığı’na soruyorum, ‘’Siz
hâlâ o ilacı niye yasaklamıyorsunuz?" Sahi kim Aydın gibi
günahsızların katili, o ilacı üretenler mi, yasaklamayanlar mı?
YOBAZ