Çocukluğumun bir kısmı ve neredeyse bütün gençlik yıllarım Türk
Ordusu’nda geçti. Karakterimiz, kemiğimiz orada şekillendi, orada
üniformaya dönüştü tenimiz.
Bu süre içinde üç tip asker ile karşılaştım...
İlki, görevini yaptıktan sonra kenara sessizce çekilir ve sonraki
göreve hazırlanır. Savaşçıdır... Sadece asker olduğu için değil,
inandığı bir amaç için savaşır, bunun için asker olmuştur. Subaysa
pek azı general olur, çoğu emekli albaydır. Hasbelkader general
olmuş ise birkaçı hariç korgeneralliği bile görememiştir.
İdealisttir, ama savaşçılığın onurunu rütbeye makama çiğnetmez.
Makamını bırakır, rütbesinden vazgeçer, ama savaşçı kalır.
Haksızlığa susmaz, görevini iyi yapmakla övünmez. Yanlış yaptıysa
ders çıkarır ve sessizce düzeltir, doğru yaptıysa sessizce yapmaya
devam eder. Her ikisi de onun için doğal eylemlerdir. Bu grubun
içinde görevin niteliği gereği sıcak çatışmalara katılmamış olanlar
da vardır, ama karakter aynı karakterdir: Övünmez, dövünmez, el
açmaz, savaşçı ve çok iyi askerdir... 15 Temmuz akşamı Özel
Kuvvetler nizamiyesini vuruşarak kurtaranlar, eğer o ihanet akşamı
olmasa Semih Terzi gibiler generalken emekli albay olacaklardı. Ya
da geçenlerde öldürülen teröristin düşürdüğü helikopterin arama
kurtarma görevine gönüllü katılan yüzbaşıya ne oldu dersiniz? Şimdi
emekli albay... Ya grubun başında Basyan vadisine inen Tuğg.
Muzaffer Şen? O da emekli Korgeneral...
İkincisi yaptığı görevi bire on katarak anlatan tiptir. Savaşçı
g...