Kahramanlarımız, Afrin’de ilerlemeye devam ediyorlar.
“Altı ayda çıkılmaz” denilen Bursiye dağı, üçüncü günün sonunda
bizim komandoların postalları altında eziliyordu, ama yine de
harekât hakkında “şu kadar sürede biter” gibi yorumlar saha
gerçeklerinden uzak.
Kaçanlar kadar, kalıp direnenler de var ama inatçı değiller.
Kaçanlar terk ettikleri yerleri mayın ve EYP’lerle donatıp öyle
kaçıyor. PYD militanları, Doçka, Conrad marka güdümlü tanksavar
gibi ağır silahlara, gelişmiş termal ve gece görüş sistemlerine
sahipler, ama... Bölgede ilerleyen kuvvetlerden birinin komutanı:
“Ellerindeki teçhizatları, özellikle termal ve gece görüş cihazları
bizimkiler kadar iyi, ama yürekleri yok, yüklenince kaçıyorlar.
Meskûn mahallere girip oyalanmıyoruz, savunma hatlarını yarıp
geçiyoruz” dedi. Yani direniş kalıntıları ve EYP’lere daha sonra
sıra gelecek...
UÇAN TIR'LAR
Hâlâ çeşitli kanallarda PYD’ye verilen 4 bin 900 TIR silahın
nereden gittiği, nasıl sayıldığı gibi konular konuşuluyor. Hâlâ TIR
masalları anlatılıyor. Yazmıştım, demek adreslerine
ulaşmamış...
Şu TIR’ların nasıl uçtuğunu güncelleyerek tekrar anlatmalıyım.
O TIR’lar sadece tabanca tüfek taşımıyor, zırhlı araçlar, büyük iş
makinaları, toplar, vs... Bunlar karayolu ile çok uzun mesafelere
taşınamaz, hem riskli, hem pahalı, hem de çok uzun zaman alır. Oysa
ABD’nin böyle bir riske girmesine hiç gerek yok, 350 tonluk kuşları
var çünkü.
Her filosunda mebzul miktarda bulunan C-5 Süper Galaksi (Super
Galaxy) ve C-17 Globmastır (Globe Master) uçakları, çöllere bile
inebiliyor. C-5 yaklaşık 129 ton taşıma kapasitesine sahip ve bu
ağırlıkla 5 bin 500 km uçabilir. Yükü yarıya düşürünce, menzil de
ikiye katlanıyor, zaten havada yakıt ikmali de yapabildiği için bir
menzil sorunu yok. 129 ton kapasiteli bir C-5, 20 ton kapasiteli 6
TIR’ın taşıyabileceği kadar silah taşır. İlle de TIR konteyneri ile
taşınacaksa, 30 metreden uzun, 5 m’den geniş ve 4 m’den yüksek olan
kargo bölümüne 2 konteyner alabilir ve bunları paraşütle bile
atabilir. Daha özel nakliyeleri, yani karayolu kullanamayacağı
bölgelere göndermesi gerekenleri 1 tonluk paketler halinde yüksek
irtifadan kumandalı paraşütle atıp, bir insansız hava aracı gibi
istediği yere indirebilir.
Aynı şekilde bir C-17 benzer ebatlardaki kargo bölümüne 77 ton yük
sığdırabilir ve bunları ister paraşütle atar, ister bir çölün
ortasına indirir... Yere 5-15 metreye kadar alçalıp uçuşa devam
ederken, 60 ton ağırlığındaki tankları bile rampadan boşaltıyorlar.
(Lapes sistemi diyorlar)
Kaldı ki, Musul yakınlarında bulunan El-Kayyara üssü İncirlik
alternatifi olabilecek şekilde düşünülüyor. Yani bu dev kuşlar
oraya rahatlıkla inebilir. Bunun dışında daha küçük kapasiteli de
olsa Erbil, Dohuk, Süleymaniye, Mahmur, Kerkük ve diğer yerlerde
çok sayıda üsleri var. Yani uçak yükü buralara atar, hiç inmeden
büyük üsse yönelir, konteynerler de buralardan kamyonlara
yüklenerek yakın mesafelere doğru yola çıkar.
Hatırlatalım, 1 Mart tezkeresi ile ABD askerlerinin ülkeye
yerleşmesi engellendi, ama askeri harekât İncirlik üzerinden devam
etti. İncirlik’ten kalkan bu dev uçaklar, birlik dahil ne lazımsa
taşıdılar o bölgeye. Bir defada ağırlıklarıyla birlikte 340’dan
fazla asker, tanklar, zırhlı araçlar, Chinook helikopterleri, hatta
orada konuşlanacak saldırı uçakları bile bu dev kuşlar tarafından
taşındı...
Daha önemlisi sadece, Irak’a indirmek zorunda değil, Suriye’deki
Tabga üssünün pistini büyüterek bu uçakların inmesine uygun hale
getirdi. Kaba hesap, 4 bin 900 TIR, 20 tondan 98 bin ton malzeme
eder. Sadece bir tek C-5 günde bir kez çalışsa yaklaşık 759 sorti,
10 tanesi için 70-75 sorti. Üç ay bile sürmez. Her ABD filosunda da
bu C-5 ve C-17’lerden çok sayıda mevcut.
ORDUBOZAN
Fitne fesat çıkararak, ordunun moralini, birliğini bozmaya
çalışan ve bu yolla düşmana hizmet edenlere Türkçemizde ordubozan
deniliyor. Dilimiz gibi, tarihimiz de zengin bu konuda. Türk ordusu
bundan bir asır önce düşmana karşı vatan bütünlüğünü korurken,
Peyam-ı Sabah’tan Ali Kemal Sevr’i savunarak “sulh lazım” diyordu:
“Bize, ne Moskova’dan, ne Turan’dan, ne Türkistan’dan ne de
Asya’nın başka bir köşesinden ufak bir imdat gelebilir. İtilaf
devletlerinin teveccühünü kazanamazsak, hakkımızdaki en elverişli
görüşlerden de yararlanamayız...” (13 Ağustos 1920)
Ali Kemal’in “gelmez” dediği bütün yardımlar geldi, “yenilmez”
dediği itilaf devletleri yenildi. Adı da ordubozan olarak tarihe
geçti...
Aradan bir asır geçti, ordumuz yine vatan savunurken kendisine
Atatürkçü diyen kimi şaşkınlar: “Afrin benzeri operasyonların
bize kazandıracağı bir şey yoktur. AKP iktidarı buradan
çocuklarımızın kanını dökmek dışında bir şey elde edemez.
Çocuklarımızın üzerinden ellerinizi çekin. Biz yurtta sulh, cihanda
sulh demeye devam edeceğiz” diyebiliyorlar. Ve ordubozan, sözlüğün
kuytularındaki sessiz koltuğundan bir kez daha ayağa kalkıyor,
kendini hatırlatmak için...