Dünyanın neresinde ve hangi gerekçeye dayanırsa dayansın bütün militarist adımlar şiddete meyillidir ve insanın itibari değerlerinin üzerinden hınçla geçer. Savaşın yaşandığı yerde kadınlar ve çocuklar sadece acı çekmekle kalmazlar, güçler arası çatışmanın simgesi de yapılırlar. Çocuk, toplumun masumluk kadar geleceğini temsil ederken kadın çok daha dipte adına mahremiyet denilen zarın göbeğinde durur. Ve savaşan taraflar önlenemez şekilde mahremiyet zarına damlatılmış kadın ve dişilik üzerinden muhatabını zayıflatıp küçük düşürmeye, sinirlerini yıpratıp akıl dışına çıkarmaya yeltenir. Akıl dışına çıkan, soykırıma kadar gidecek bir dizi çılgınlığa kadar ilerler.
İnsanın kurduğu bütün yüceltme söylemlerine ihtiyatla yaklaşmak lazımdır bu yüzden. Hele kutsal adına yola çıkma iddiasını taşıyanları özellikle mercek altına almalı. Birbirini mesh ederek değil yok sayıp düşman ilan ederek ilerlemeye kalkışan her kutsal post, sonunda içinde taşıdığı vahşeti dışa vurur.
Öykücü beyin olarak insan, gerçeği işine geldiği şekilde sapıtmaya, oradan simgeler yaratmaya, simgeyle gerçeği yer değiştirip türlü türlü yollara sapmaya teşnedir. Onun antropolojik yaraları kolay kolay...