Mekan denilince daha çok yapılar anlaşılır. Ev bir mekandır, kulübe, lokanta, çadır da öyle. Oysa mekan ile alan hatta uzay arasında zincirleme bağlar bulunur. Bazı mekanların mülkiyeti, şahıslar ve kurumlar tarafından elde tutulabilir fakat çoklu kullanımlı mekanlar mülkiyetten beri kalmak durumundadır. Hatta çağımızda araçların pek çoğunun mekan özelliği taşıdığı düşünüldüğünde mekan kavramını iyiden tartmak gerekir. Şahıslar kendi araçlarının üzerinde gözü ve fikri yormayacak derecede tasarrufta bulunabilirler. Ne var ki kamusal araçların kullanımında müşterek faydayla beraber insanın da gözetilmesi beklenir. Hemen pek çok alanda gördüğümüz gibi kamusal mekanlar, araçlar, alanlar doğrudan veya kiralama yoluyla insanı gözetmekten uzaklaştırılıp fayda parantezine alınmaktadır gittikçe. Kapılar, pencereler, duvarlar, dış yüzeyler, çerçeveler hasılı insan gözünün değdiği veya değebileceği her nokta acımasızca işgal edilmekte adı tatlı bir şekilde reklam diye formüle edilen faydacılık hükmünü tek yönden dayatmaktadır.
Mekanlar kadar araçların da gözü kulağı vardır oysa. İnsan mekana dahil olduğunda mekan kişiselleşir. Günümüzdeki araçlar mobil mekan vazifesi görür...