Semih Kaplanoğlu’nun Huzur’u sinema filmi yapma haberi duyulunca sağdan soldan tartışmalar da başladı. Bazıları bu fikrin son derece yerinde olduğunu ve sonucu merakla beklediklerini söylediler. Bazıları ise, Huzur’u sinemaya aktarmanın imkansızlığından dem vurdular. Buradan hareketle tartışılması gereken başka konular var. İlkin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanının hala kültür ve düşünce dünyamızın tam ortasında bir kült gibi neden durduğunun, durabildiğinin anlaşılması gerekir. İçerdiği doğu-batı meseleleri bir yana, artık yitip gitmiş İstanbul’u fon alan dokusuyla Huzur, bir insan romanıdır ve o insan pek çok çağdaş meseleleriyle estetik bir yapıya bürünmüştür. O estetizm, hayatla kurduğu esaslı ilişkiyi, tarih ve kültür ile derinleştirir. Tanpınar’ın başarısı 19. yüzyıldan miras toplumsal düşünce ile 20. yüzyılın ana akımı şuur ve psikolojiyi ustalıkla yoğurabilmesi ve kimliği net bir roman yazabilmesidir.