1071’de Malazgirt Ovasında Sultan Alparslan ve Romen Diyojen karşılaştıklarında, aslında İstanbul için de savaşmışlardı. Çünkü, Diyojen, aynı zamanda Roma imparatoruydu ve Türkler bu yolla sadece Anadolu’ya değil asıl onun ufku İstanbul’a ve dolayısı ile Roma’ya oturmak ideallerini de açığa çıkarmış oldular. Bundan sonraki hemen her askeri ve siyasi hedef İstanbul’a, Roma’nın mülküne yöneldikçe anlam kazanmıştır. 1453’e, İstanbul’un fethine kadar geçen sürede bu İstanbul’a oturma fikrinin hep canlı kaldığını görüyoruz. Arkası kesilmeyen kuşatmalar Roma olmak idealinin dışavurumu diye de yorumlanabilir. Halil İnalcık, İstanbul Tarihi Araştırmaları kitabında (1. Baskı, Mart 2019. İş Bankası) uzun uzun, fetihten sonra, Konstantinopolis’in nasıl İstanbul’a dönüştürüldüğünü anlatır. Fetih için her tür siyasi ve askeri manevraya girişen Fatih, fetih sonrası büyük bir imar faaliyeti başlatmış, Roma mirasının hukuki ve manevi sahibi olmak için akıl üstüne akıl yürütmüştür. İnalcık’ın kitabında çarpıcı ayrıntılardan birisi, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a oturmak için hiç acele etmemiş olmasıdır.