Her alanda görüldüğü gibi edebiyatımızda da bir neşesizlik hüküm sürüyor. Çokçasına göre bunun sebebi ekonomik gerekçelere dayanıyor. Hayat dar, yazar mutsuz, ülkenin dengeleri yerli yerinde değil. Diğer sosyal sorunları da eklediğinizde tablo iyice kararıyor. Fakat insan yine de sormadan duramıyor. Söz konusu gerekçeler ortadan kalktığında bu neşesizlik hepten kaybolup gider mi? Acaba toplumsal karakterimizde ‘dertleri
zevk edinmek’ gibi bir gelenek mi var? Onca imkân, şöhret ve nitelikli hayat arasında Halit Ziya Uşaklıgil’e bile ‘Cihanda zevke bedel hüzün ihtiyar ederim’ dedirten nedir? Gerçi özel hayatında yaşadığı az trajedi değildir onun. Ne var ki ‘Mai ve Siyah’, Aşk-ı Memnu’ benzeri isimlendirmelerde bile gizli bir neşesizlik yok mu?
Bazıları yıkılan...