Geçen haftanın birkaç gününü ‘şairler şehri’ diye nam salmış Kahramanmaraş’ta geçirdim. ‘Şiir nasıl okunur?’ sorusu etrafında dönen konuşmalar yaptım. Şiiri okumak mümkün müdür, şiiri nasıl okuyoruz, nasıl okursak şiir okumuş sayılabiliriz benzeri sorularla, şiiri, Türkçeyi ve esasında Türkiye’yi aramaya, bulmaya çalıştık. Şehirlere asıl kimliklerini veren şöhretleri, yemekleri, doğal güzellikleri veya tarihi geçmişleri değil orada yaşayan insanlardır. İnsansız ören yerleri ile çok insanlı fakat kültür ve düşünceden kopmuş ‘büyük toplanma yerleri’nin birbirlerinden farkları yoktur. Belki ören yerlerinde hayal gücünüz kabarır, geçmişin katmanlarında düşlere ve düşüncelere dalarsınız. Ancak, Anadolu şehirlerini ‘inşaat iştahı’ ile sarmakta olan yaygın saldırı karşısında hayret edip yazıklanmaktan öte bir şey yapamazsınız. *** Duran Boz öteden beri bildiğim, tanıdığım bir yazı adamı ve eğitmen. Dönemin valisi Mehmet Niyazi Tanılır’ın büyük desteği ile bir kültür ve insan buluşması odağına dönüştürdüğü ‘Kıraathane’de uzunca zamandır söyleşiler düzenliyor, şair ve yazarları Maraş’a davet ediyor. Bir avuç yılmaz kültür destekçisinin ısrarıyla ayakta kalan bu özgür şehir inisiyatifi, şehrin ruhunu yaşatan asıl değerlerden.