İnsanlar duygularıyla pek çok yere bağlı olsalar bile gitmedikleri, yaşamadıkları o yerlerin cahilidirler. Ancak bu duygularını maddi ve manevi gerekçelerle yüksek düşünce katına çıkaran toplumlar uzun vadede birbirlerine bağlılıklarını sürdürebilirler. Çok kültürlü, çok uluslu ve dini anlayışların farklılıklar sergilediği geniş coğrafyalarda buna daha çok ihtiyaç vardır. Şam, Halep, Bağdat, Mekke, Medine, Selanik, Üsküp, Semerkant, Buhara deyince insanımızın gözleri yaşarır, gönlü kabarır. Duyguları harekete geçer. Maddi birer isim olmanın ötesindedir bu şehirler. Yüzyıllar içinde, inanç, tarih, kültür, folklor, sanat, edebiyat bu algıyı yoğurup pekiştirmiş, duygu basıncını yükseltmiş sonra da bu algı son bir yüz yıldır adım adım varoluş gerekçesinden soğumuştur. Duygular hiçbir zaman tek başına aradaki maddi ve manevi zinciri korumaya yetmez. İnsan geliş gidişleri başta olmak üzere, ticaret, etkin düşünce iklimi ve ortak idealler gerekir. Salt duygu sonunda hamasete bürünür ve bu yüzden Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle yaşanan duygusal buluşma yürütülememiştir yakın geçmişte.