Medya, ekonomi dünyası, üniversiteler hatta tek tek kişiler bir yana özellikle edebiyat dünyasında da bir yerli ve milli söylemi almış başını gidiyor. Kestirmeden söylemek gerekirse, bizden olanlar olmayanlar, bizden saydıklarımız veya saymadıklarımız, güce, iktidara layık bulup bulmadıklarımız, sıra bize geldiyse artık herkesin yerini biz belirleriz anlamına da geliyor bu. Özünde ise felsefi, estetik ve ona bağlı değerler değil siyasetin belirlediği gelip geçici paradigmalar var. Gelip geçici diyorum ama birden gelip geçici bir paradigma olmadığını biliyorum bunun. Cumhuriyet tarihi boyunca, kültürel iktidarın merkezinde oturan ve onun hızla benzeşine dönüşerek bugün öne geçmeye çalışan söylem Janus gibidir ve aynı kafaya aittir. Süreği vardır ölmez kök gibi. Kolayca da yeşermeyi sürdürdüğü yerden sökülemez. *** Son otuz yılın içinden geçmiş ve 1950 sonrası edebiyatımızı yakından tetkik etmiş birisi nazarıyla baktığımda, ilk fırsatta yerli ve milli olmak kahramanlığına soyunup da kestirme ve hükümperva yaklaşım edinenlerin sanat, edebiyat ve akademik hayatta kalıcı bir iz bırakmadığını söylemek isterim. Ancak bu bir avuntu değil. Nasıl olsa ölüm var diye yaşamaktan vaz geçilmez.