Geçtiğimiz aylarda Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmini seyretmiştim. Önlenemez bir konuşma ihtiyacı kadar yönetmenin kendisini bilinçle aşma isteğini fark etmiştim. Hatta bunu göstermek için sahneden dekora, oradan da hayata çıkma hamlesine şahit olmuştum. Ayrıca, sosyolojik gözlemciliğin gerçeklikle kurduğu yakınlık hayretimi artırmıştı. İnsanın içini ‘dışarı/ taşrada’ arama yöntemi devam ediyordu. Her yönetmen her yeni filminde bir şeyler arar. Aramayı daha önde tuttuğumdan neyi bulup neyi bulmadığı/ bulamadığı ile fazla ilgilenmiyorum. Önemli olan bir yönetmenin hem kendisi hem de dünya için hiza olma vasfını korumasıdır. Çünkü çağımızda sinema ve onun yaratıcısı yönetmen, sembolik vasfıyla gününü aşan bir misyona sahiptir. Onda sadece sinema sanatının...