Afganistan’daki bin beş yüz yıllık buda heykellerinin yıkıldığı günlerde Sri Lanka’daydım.
Şubat 2001’de Taliban Lideri Molla Muhammed Ömer’in “sadece taşları kırmaktan ibaret bir iş” olarak duyurduğu karar, Mart ayında, önce Bamiyan’da bulunan 53 ve 38 metre yüksekliğindeki iki heykelin yıkılmasıyla uygulamaya koyulmuştu.
Buna mahsus en büyük tepkinin, Theravada Budistleri ile Hinduların, on sekiz milyonluk nüfusunun yüzde seksen dördünü oluşturduğu Sri Lanka’dan gelmesi normal olduğu gibi, en ciddi tedirginliğin buradaki (nüfusun yüzde sekizini oluşturan) bir avuç Müslüman tarafından yaşanması da normaldi.
Neyse ki, tarafların aklı selim tutumları sayesinde ciddi bir olumsuzluk yaşanmadı.
Çünkü Budistler ve Hindular, 630’lu yıllarda İslam’la buluşan Afgan halkının, Gazneliler, Selçuklular, Timurlular, Babürler ve Safeviler devrinde söz konusu heykellere karşı tahammül gösterdiklerini, yıkılmaları yönünde bir teşebbüste bulunmadıklarını ve hatta onları merkeze alan ilgili inanç sahiplerini koruduklarını biliyorlardı.
Dolayısıyla o heykellerin İslam’a aykırı olduğunu savunan Taliban’ın hareket noktasının İslam olmadığı, Taliban’ı kullanan emperyalist bir siyasi tertibin yürürlüğe koyulduğu, aklı olan ve tarih bilgisine sahip bulunan herkesçe kısa bir süre içerisinde kabul edilebilmiş; tertipçilerin bu sayede üretmek istedikleri yeni bir toplumsal travmanın ve kıyımın önü çabucak alınabilmişti.