Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Bir üstadın izinden yürümek

Behçet Necatigil’in sözüdür: “Ne zaman bir şiir yazmaya kalksam önümde hep Ziya Osman Saba. İnsanın bir kaderi gibi, bir ya da ancak birkaç şairi olmalı.” Benim şiirden yana nasibim olmadığından...

07 Temmuz 2019 | 110 okunma

Behçet Necatigil’in sözüdür: “Ne zaman bir şiir yazmaya kalksam önümde hep Ziya Osman Saba. İnsanın bir kaderi gibi, bir ya da ancak birkaç şairi olmalı.”

Benim şiirden yana nasibim olmadığından, hazretin kastettiği tarzda önümde duran bir şairim yok ama kendi zamanımdan, benden az önce yaşamış ve halen yaşamakta olan birkaç üstadım var.

Ahmed Avni Konuk (v. 1938), bunlardan biridir. Elbette onu taklit etmeye çalıştığımı söyleyemem, ancak bir acizin tesellisi tahtında onu taklit etmeye heveslendiğimi söyleyebilirim belki. Bu durumda, tıpkı Necatigil’in yazarken Saba’yı önüne almasından kaynaklanan, kalple ilgili olduğu için izahı da pek mümkün olmayan sırlı korkusuna, hürmetine benzer bir haldir benim, Ahmed Avni Bey karşısında yaşadığım.

Şöyle ki, Osmanlı’nın yıkılışına, yeni devletin kuruluşuna da tanıklık ederek, toplumsal ve siyasal planda binlerce selin kıyısından yürüyüp, yüzlerce ateş çemberinin içinden geçerek dünya mühletini tamamlamış olan Ahmed Avni Bey, hem vefatından beş yıl öne noktaladığı kırk üç yıllık memuriyet hayatında önemli başarılara imza atmış, hem de tasavvuf yürüyüşünde aynı zamanda bir mürebbi ve müellif olarak çok az insana nasip olan istikrarlı ve bereketli bir çabanın sahibi olmuştur.

Bu yanlarıyla, Ahmed Avni Bey’in hayatını detaylı olarak öğrenmek isteyenleri, sevgili kardeşim Savaş Ş. Barkçin’in Ahmed Avni Konuk – Görünmeyen Umman adlı kıymetli kitabına yönlendirerek, onun Latin alfabesiyle okuyup yazabilen biri olmasına (ve devletin de bu yönde zulme dönüşen baskısına) rağmen, eserlerini elifba ile yazmaktaki ısrarının altını çizmeliyim.

“Osmanlı Türkçesi’yle yazmak ve konuşmak yasaklandı; elifba ile tertip edilen kitaplar ya yakılıyor ya da kütüphanelerde zincirleniyor. O halde zamanın şartlarına uyarak eserlerimi yeni alfabeyle yazmalıyım” diye düşünmemiş Ahmed Avni Bey. İbnü’l-Arabî’nin, Mevlânâ’nın, Şebüsterî’nin değerli düşüncelerine zarflık eden ve ancak bu zarf içinde durulduğunda gereğince anlaşılabilir olan düşünce, dil ve elifba esasında düşünmede, hitap etmede, cümle kurmada kararlılık göstermiş.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dâvûd el-Kayserî’nin Mukaddemât’ı 23 Kasım 2024 | 31 Okunma ‘Sanat gayet lüzumlu bi şey olup, olmayınca hiç olmaz!’ 19 Kasım 2024 | 42 Okunma Horasan Erenlerinin ‘Anadolu Mayası’nı hayatın içinde tutmak 16 Kasım 2024 | 98 Okunma Horasan Erenleri hakkında birkaç soru 14 Kasım 2024 | 265 Okunma Horasan Erenleri: Ne devletle ne devletsiz 12 Kasım 2024 | 917 Okunma