Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, 60. hükumetin Başbakanı olarak, 27 Nisan 2011 tarihinde kamuoyuna duyurduğu Çılgın Proje Kanal İstanbul’a ilişkin ilk detaylar, dünkü Yeni Şafak’ta da genişçe yer aldığı şekliyle Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan tarafından açıklandı.
İlk açıklandığında da konuşulduğu üzere Kanal İstanbul’la ilgili şu önemli hakikati yeniden hatırlatmakta yarar var:
Bu proje yatırım, çevresel düzenleme vb. bir proje olmaktan çok daha fazlasıdır.
Çünkü, Lozan Anlaşması’nda Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale Boğazları konusunda dayatılan ve mahiyetini halen tam olarak bilmediğimiz ancak mevcut işleyişlere bakarak bağımsızlığımızı olumsuz etkilediğinden emin olduğumuz kararlar yine saklı kalmak üzere, 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montreux Sözleşmesi’nin Türk Boğazlarından geçişlerde can, mal, çevre ve seyir güvenliğinin sağlanması konusunda bir düzenleme getirmediğini, buna rağmen halen seyir güvenliğinin söz konusu sözleşmede öngörülen şartlarda gerçekleştiğini biliyoruz.
Dışişleri Bakanlığı’nın sitesindeki ilgili metinde de zikredildiği üzere, “Türkiye, egemenliği altında olan Türk Boğazlarındaki ‘geçiş serbestisi’ ilkesinin, ‘serbest ve kuralsız’ bir geçiş olarak yorumlanmasının mümkün olmadığını” düşünmekte ve dolayısıyla onun “uluslararası hukukun hükümleri veya genel kabul görmüş anlaşma ve sözleşmeler çerçevesinde geçiş güvenliğini düzenleme yetkisine” dayanarak aldığı kararlar da trafik hacmindeki yoğun artışa bağlı olarak ortaya çıkan yeni kritik ve tehlikeli sorunları giderememektedir.
Buna dair zikrettiğimiz metinde verilen örnekler ve sonuçlar şöyledir: