Sebeb-i telifin mesneviye mahsus olduğunu, büyüklerimizin bu mirası nesirlerine de taşıyarak yaygınlaştırdıklarını söylemiştik.
Geçtiğimiz salı Taha Abdurrahman’ı izdiham nedeniyle dinleyemeyince, sıcak günü dost yüzlerin serinliğinde tamamlayabilmek için Cemal Şakar ve Mustafa Kirenci’yi ikamet ettikleri mahallede ziyaret ettim.
Sohbetimizde sebeb-i teliften de söz açıldı. İçimizde Sezai Karakoç’u hem şiiri hem de tefekkürü itibariyle en iyi bilen Kirenci, Hazretin Leylâ ile Mecnun (ki o modern bir mesnevidir) şiirindeki sebeb-i telife dikkat çekmekle kalmadı, bunu (aslında bir sonuç mülahazasıyla) eserinin başında değil de neden sonlarına doğru yaptığını da iletti.
Üstadın söz konusu sebeb-i telifi, aslında başlı başına bir şiir dersidir; şiir neden, nasıl, ne zaman (hangi imkanların müşterek tahakkukuyla) yazılır vb. ancak Müslüman bir şairden öğrenilebilecek cevapları da ihtiva eder.
Bundan hareketle söylenebilecek çok şey var. Ama şiirindeki manayı tahrif etmeden ondan doğru bahsedebilmek için sözde öncelik daima şairindir ve bu nedenle Leylâ ile Mecnun...