Bir Büyük Selçuklu âlimi olan İmam Gazâlî’nin (r.h) mütekellim-müderris olarak şöhretin zirvesindeyken uzlete çekilmesi, ilim ve ahlak ehlince hep merak edile gelmiş ve bu konuda somut olan şu üç neden üzerinde durulmuştur:
1-Karısı Terken Hatun ile devrin halifesinin iktidar saikiyle Melikşah’ı zehirlemelerini takiben, sultanın oğulları arasında baş gösteren mülk çatışmalarında, kendisinden fetva talep edilmesi, hatta çatışan taraflardan hangisini tuttuğunu söylemesi konusunda maruz kaldığı şiddetli baskıdan kurtulmak istemesi,
2-Dünya âlimi olarak şöhretinin âhiret hayatını kurmaya yetmeyeceğini, şimdi ahirete yönelse de geç kalmış olabileceğini düşünmesi, bu sebeple yeme-içmeden kesilerek tehlikeye giren hayatını ve o aşırı bunalımda kaybettiği konuşma yeteneğini tekrar kazanmayı arzulaması,
3-Hallerini şu ya da bu oranda etkileyen her iki durumdan da kurtulmak için zaten bağlısı olduğu tarikatın gereklerini yani seyr-i sülûka girmeyi nihai kurtuluş olarak görmesi.
Gazalî bu etkilerden birine ya da üçüne birden bağlı olarak Bağdat Nizamiyesi başmüderrisliğini bırakıp, kürsüsünü de kardeşi Ahmed Gazâli’ye terk ederek Şam’da uzlete çekilmiştir.
Zikrettiğimiz üç nedeni de kapsayan açıklamasını ise -konuyu ferdileştirmeden kaçınarak- Horasan’ın büyük mutasavvıflarından Hâtem el-Asam’ın şu sözünü naklederek yapmıştır:
“İnsanlardan beş şey istedim fakat hiçbirini yaptıklarını görmedim. Onlara, Allah’a itaat edin, dünyadan yüz çevirin, dedim. Yapmadılar. Eğer siz yapmıyorsanız, bunları yapmam için siz bana yardımcı olun dedim. Buna da yanaşmadılar. Öyleyse bunları yapmamdan siz rahatsız olmayın, dedim. Bunu da kabul etmediler. O halde bunları yapmama engel olmayın, dedim. Engel oldular... Hiç olmazsa, Allah’ın razı olmadığı şeylere beni çağırmayın, bu konularda sizlere uymazsam, bana düşmanlık yapmayın, dedim. Bunu da yapmadılar. Ben de onların hepsini terk ettim, kendi başıma kaldım!” (Bkz.: Minhâcü’l-Âbidîn)
İlim ve ahlak ehli bunları bilimsel(!) olarak dünde-bugüne kendi aralarında çokça tartıştıkları ve halen de tartışmaya devam ettikleri için Gazâlî’nin uzletindeki ruhî boyut, diğer bir ifadeyle ancak onun uzletiyle anlaşılabilecek olan tasavvuf psikolojisi hep ihmal edile gelmiştir.
Kıymetli okurlarımızı Gazâlî’nin uzlet kararını onun -kendi anlatışından- öğrenmeleri için el-Munkız’ına yönlendirerek, ihmal edildiğini söylediğimiz hususu, seçtiği uzlet menzillerinin taşıdığı mana üzerinde açıklamak istiyoruz. Diğer bir ifadeyle uzlet için memleketi Tus’a da dönebilecekken Gazâlî’nin neden Şam, el-Halil, Kudüs ile Mekke ve Medine’yi seçtiğini -hazır yeni bir Ramazan’ın iklimine girmişken- anlamak ve anlatmak istiyoruz.
Önce uzlet hikâyesinin mekân esaslı maddi boyutunu özetleyelim:
Gazâlî, uzlet seferinde önce Şam’a gitmiş ve burada kaldığı iki yılda zamanının çoğunu Emeviyye Camiinde geçirmiş, orada uzlete çekilmenin ve çileye girmenin tüm gereklerini (nefis tezkiyesi, ahlakını güzelleştirme, zikrullah, mücahede) yerine getirerek, riyazat ve ibadetle meşgul olurken, aynı zamanda kitaplarını yazmış, ezan okuduğu minâreye de onun adına nisbetle Gazzâliye denmiştir.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, Gazâlî’nin Şam, Kudüs ve Hac günlerini şöyle aktarmıştır: “… (Şam’da) Câmi-i Emevi’nin batı minâresinde birkaç yıl itikaf eyledi. Sonra şehir ve memleketleri dolaştı. Gittiği yerlerde meşhed ve mezarları ziyâret eyledi. Mescitlerde ve tenhâ köşelerde azıksız ve malsız yaşadı. Nefsi ile mücâhede-i ebrâr gibi mücâhede ve çok ibâdet ve riyâzetler etti. Çeşit çeşit kurb ve taat, ayrı ayrı riyazetler ile bir dereceye ulaştı ki, vücut dâiresinin kutbu ve her mevcûdun bereketi ve iftiharı oldu. Hakkın rızasına ulaştıran yol, imanın merkezine kavuşulan Sırat-ı müstakim oldu.” (Bkz.: Mevzûâtü’l-ulûm)
Gazâlî Şam’dan sonra Kudüs’e gitmiş ve Munkız’ındaki ifadesiyle her gün Kubbetüssahre’ye girip, kapıyı üstüne kilitleyerek zikir ve ibadette bulunmuş, böylece günlerinin çok büyük bir kısmını Mescid-i Aksâ’da (Kudüs hareminde) geçirmiştir.
Frank Griffel’in Memlûklülerin Kudüs’teki son kadısı El Yümn Muciruddin’in el-Üleymî’nin el-İnsü’l-celîl bi-târihi’l-Kuds ve’l Halîl adlı kitabından naklettiğine göre, Gazâlî Mescid-i Aksa’nın doğusunda Rahmet Kapısı’nın hemen iç kısmında bulunan Nasıriyye zaviyesinde kalmış, bu zaviye daha sonra medreseye dönüştürülerek onun adıyla -Gazzâliye Medresesi- anılmıştır.
Gazâlî, Kudüs’e Fatımilerin işgalinden iki sene önce gelmiş, yaklaşık beş ay ikamet etmiş, İhyâ’sının ikinci kitabı olan Akaid’i orada yazdıktan sonra el-Halîl’e geçmiştir.
Nasipse Buradan devam edelim inşallah.