Merleau-Ponty, “Zaman var ettiği şeyi, tam da varlıktan kovduğu anda yerinde tutar, çünkü yeni varlık bir önceki tarafından olması gereken olarak ilan edilmiştir ve onun için şimdi mevcut olmakla, geçmeye yazgılı olmak aynı şeydir” der ve bu kanaatini ancak Heidegger’in söyleyebileceği şu sözlerle pekiştirir:
“Zamansallaştırma, ekstazların ardışık olarak birbirini izlemesi (Nacheinander) değildir. Gelecek geçmişten sonra gelmez, geçmiş de şimdiden önce gelmez. Zamansallık, şimdiye-gelerek-geçmişe-giden-gelecek olarak zamansallaşır.”
Zamanın bir nispet (fenomen) olduğunu bilen sanatçılar için, zaman ne kendisi ne de kipleriyle itibariyle bir sorun oluşturmaz.
Zira sanatçının işi, üretilmeyi isteyen eseri üretmekten ibarettir. Dolayısıyla sanatçının eserle oluş hali, zaman meselesinden önce geldiği gibi, eser de zaten asliyeti bakımından, zamana ondan hasıl ettiği zamansallıkla meydan okur.
Burada “zaman-sallık” teriminin açılmaya muhtaç olduğunu biliyorum ancak yukarıdaki şekliyle Heidegger’in onunla neyi kast ettiğini, Merleau-Ponty’nin bunu nasıl anladığını müstakil olarak ele almak gerekir. Bu nedenle meseleyi pratik düzeyde bir sanatçının bakışıyla (algılayışıyla) örneklendirmenin daha yararlı olacağını sanıyorum:
Bu sanatçının adı Faig Ahmed’tir.