Yeni bir Hac vaktinin eli kulağındadır.
Kimi dostlarımız arayıp, Kâbe’ye doğru kanat çırpmak üzere olduklarını bildirerek, helallik talep ediyorlar. Elbette, yüzü Kâbe’ye dönük olanlara hakkımız, her daim helâldir.
Onların gidişlerine değil, gittikleri yere takılıyor asıl aklım. Benim dört umreden sonra, Hac için de gitmem nasip olduğunda, orada hatırlamak üzere not ettiğim aşağıdaki kimi hususları, şimdi Kâbe yoluna düşen o dostlarımı selamla uğurlama niyetiyle paylaşıyorum:
Amentü’yü, Allah ile aramızdaki bir sözleşme olarak kabul edip hayatımızı onunla kayıtladığımızda, ilkin Kelime-i Tevhid, Kelime-i Şehadet ve tayin edilmiş kıblenin bilgisiyle donanırız.
Kıble bilgisi, bizimle aynı inancı paylaşanlarla kurduğumuz ilk temas, ilk birlikteliktir; başkalarının da bildiği, verili bir bilgi (ilme’l-yakîn) olması bakımından bu sayede yeni bir ortaklığa tabi oluruz.
Değil mi ki, nefsimizin en önemli özelliklerinden biri merak etmektir. Neden, niçin, nasıl diye sormaksızın inanmayı, doğru bir inanmanın şartı saysak da, kıblemizin bilgisinde derinleşme arzusundan alıkoyamayız kendimizi.