Yazımın başlığı, Mete Çamdereli’nin birkaç gün önce raflara çıkan Çizgiyi Okumak adlı kitabının (Ketebe Yayınları), alt başlığıdır.
Kitaba takriz yazan Cemal Şakar, bazı ilişkilerin bir ortak payda etrafında geliştiğinden bahisle, Hasan Aycın’ı merkeze alarak onun kendisinin, benim ve Çamdereli’nin ortak paydamız olduğunu belirtmiş ve Hasan Aycın çigilerini müştereken anlama gayretimizi de ifade den bu durumu şu sözlerle çerçevelemiştir:
“Yolun başında hiç düşünmediğimiz, hesaplamadığımız bir şey oldu ve üçümüz de Hasan Aycın’la ilgili birer monogfrafi yazmış olduk. Ömer’inki kavramlardan hareketle, özellikle imge ve simgelerin merkeze alındığı bir çözümleme oldu. Benimkisi, çizgileri belirli kategorilerde toplayıp anlamın derdine düşmekti. Mete’ninki çizgileri bir yöntem dahilinde okumak oldu. Sanki bu üç kitap yan yana konulduğunda kendi eksikliklerini birbiriyle tamamlayacak bir yapı arz ediyor; tıpkı birbirimizle ilişkilerimizde olduğu gibi. Dikkatli okur, kitaplar arasındaki ortak payday rahatlıkla görebilecektir.”
Benim, Şakar’ın ve Çamdereli’nin Hasan Aycın çizgilerini anlama ve bunları yazıya aktarmadaki niyet ve istikametimiz, yer yer daha özel hikayeleri ihtiva ediyor olsa da, sonuç Şakar’ın dediği gibidir. Son tahlilde müşterek olan söz konusu hikayede Osman Bayraktar’ın, İsmet Özel’in ve hassaten Abdüssamet Özlük’ün, yazma cihetinden değilse de çizgide ısrarı ve çizgilerini görürülüğe çıkarması cihetinden, Hasan Aycın’ın sanat hayatına dahil olduklarını özellikle belirterek, Çamdereli’nin kitabındaki farklara dönmeliyim:
Şakar ve ben, yazı uğraşısı bakımından birer alaylıyız, Çamdareli ise kelimenin tam karşılığıyla bir mekteplidir. Filoloji okudu, yüksek lisansını dilbilim alanında yaptı; çeşitli üniversitelerde dilbilim, gösterebilim, iletişim ve halka ilişkiler dersleri verdi ve bu alanlarda kitaplar yazdı.
Aramızdaki fark önce bakış açısı ve dolayısıyla yöntem farkı olarak işte buradan başlıyor.