Horasan şeyhlerinin büyüklerinden Ebû Ali el-Cüzcânî şöyle söylemiştir: “…Yuları hevânın eline verirsen seni zulmete götürür. Çünkü hevâ zulmetten yaratılmıştır. Akla uy, çünkü akıl seni nurlara ve Cebbar’a götürür.”
Aynı zamanda el-Cüzcânî’nin bu sözü, varlığın zulmette yaratıldığına ancak Allah’ın tevhit ve takva esasında bir istidat ve gayret beyan edenleri nur ile desteklediğine, yani aydınlattığına ve böylece canlılar âleminden insanlık alemine çıkardığına; bu sayede “insaniyetten pay sahibi olmak, adamlıkta mükemmelliğe ulaşmak” anlamında mürüvvete eriştirdiğine dair Sûfilikteki hâkim görüşle de örtüşmektedir.
Bunlardan hareketle, yaklaşık dokuz yıl önce yine bu köşede yazdığım “Sanat, hevâ ve heves” ilişkisi üzerine birkaç ilavede bulunmam gerekiyor ama önce oradaki ilgili kelimelerin ve manalarının hatırlanması için o yazıyı alıntılamalıyım:
“Misalli Sözlük hevâ (hvy) kelimesini “İstek, arzu, heves, meyil; aşk, sevgi, tutkunluk; (nefisten gelen) arzu, iptila”, “heves” kelimesini de “Gelip geçici arzu devamlı olmayan istek” şeklinde açıklamış.
İki kelime de isimdir ama kullanıldıkları yer ve duruma göre ikisi...