Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Hüsnihattın haddi nedir?

Yazımıza başlık olan ‘Hüsnihattın haddi nedir?’ sorusu, hüsnühat terkibinin ilk manası olan -genel kaligrafiye değil- özel İslam yazısına münhasır ‘güzel yazı’nın sınır larına dair bir sorudur. Dolayısıyla bu soru hattatın eylemini yani güzel yazıyı yazanın yazma filini dışta bırakır. Zira, hattat ilk tasnifte sanatkâr olması hasebiyle niyet ve eylemi yönünden bir hadde tabi tutulamaz; sanatı keşif kelimesiyle ilişkilendirdiğimizde hattatın keşifteki 1- Sezgi (huds), 2- Akıl (kutsî nur), 3- İlham

14 Ocak 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Yazımıza başlık olan ‘Hüsnihattın haddi nedir?’ sorusu, hüsnühat terkibinin ilk manası olan -genel kaligrafiye değil- özel İslam yazısına münhasır ‘güzel yazı’nın sınırlarına dair bir sorudur. Dolayısıyla bu soru hattatın eylemini yani güzel yazıyı yazanın yazma filini dışta bırakır.

Zira, hattat ilk tasnifte sanatkâr olması hasebiyle niyet ve eylemi yönünden bir hadde tabi tutulamaz; sanatı keşif kelimesiyle ilişkilendirdiğimizde hattatın keşifteki 1-Sezgi (huds), 2-Akıl (kutsî nur), 3-İlham, 4-Ruhî müşahede ve 5-Sır (taayyün ve ‘aynların sırrına erme) şeklindeki beş mertebeye (Dâvûd el-Kayserî, Fusûsu’l-Hikem Şerhi, trc.: Turan Koç) tabi oluşu ona bir had belirlemeyi kendiliğinden bir hadsizliğe tahvil eder. Çünkü söz konusu beş mertebe Allah’ın tasarrufundadır ve ancak O dilediği kuluna bu mertebeleri kulundaki istidada ya da yönelime bağlı olarak -Kendi takdirine göre- tahsis eder.

Buna göre hattat için değil ancak onun fiili olan hüsnühat için bir hadden söz edilebilir. Çünkü hüsnihat üzerinden muhatap olunan güzellik algısı muhatap olanların sayısınca çoktur ve ancak ilgili muhataplar ortalama (vasatî) ya da ortak bir güzellik algısında uzlaşabilirler. Bu uzlaşmanın belli bir usul ve esasa tabi olması nedeniyledir ki hüsnühatta bir had hem gözetilebilir hem de tartışılabilir hale gelir.

Mezkûr usul ve esasın öznesi evvel emirde güzellik olduğuna göre uzlaşma da önce bu kelime üzerinden gerçekleşir.

Genel tanımla ‘güzel, özü itibariyle güzel olandır.’ Her öz kendinde bir manadır ve bu mana ancak suret/form/biçim yoluyla dışlaş(tırıl)ır veya dışa çıkarılır.

Biçim, öze eklenen bir şey değildir, bizzat özün kendisinden gelir. ‘Biçimin güzelliği (ise) gözümüze uygun olmakla özdeştir.’ Dışsallıkta mekân sınırlamasına ve seyredişimizin genliğine tabi olan biçim, şu dört iç etkene tabidir: 1-Düzenlilik, 2-Simetri, 3-Oran ve 4-Ahenk.

En özet söyleyişle ‘Biçim: eylemdir’; hiçbir suretle değişmeyen özün, değişme yönüdür; diğer bir söyleyişle eylem olarak biçim değişmeyen özün bizim kendi zamanımızın kültür ve zevkine göre değişen yüzüdür. (Bkz.: Heinrich Wölfflin, Mimarlık Psikolojisine Öndeyişler, trc.: Alp Tümertekin – Nihat Ülner)

İş bu nedenle hüsnihattın usul ve esası, zikredilen öz (değişmeyen) ve biçim (değişen) üzerinden ve elbette şu ya da bu nispette hakkında vuku bulan uzlaşma sebebiyle hem bir haddin hem de -kimi yönleriyle- tartışmanın konusudur.

Nitekim biz bu tartışmaya, yaklaşık yüzyıl önce siyasal rejimin baskılarıyla kaybettiği itibarına tekrar kavuşmaya başlayan hüsnihat ortamından tanığız. Geleneksel kelimesiyle ifade ettiğimiz tarz-ı kadim (klasik) hüsnühat ile onun modernleştirilmesi esasında bitmesi kısa vadede mümkün görülmeyen bir sıcak taşmanın tanığı olsak da hüsnihattın görücüsü, seyredicisi olarak biz bu tartışmanın bir tarafı değiliz.

Kaldı ki, Allah’ın yaratmasındaki süreklilik ve tecelli ile dışlaşan bu süreklilikteki değişkenlik yani tecellide tekrarın olmayışıyla çelişeceği için tekrar fikrinden inanç olarak uzağız. Dolayısıyla ‘Fark(ı) tekrarın kılık ve yer değiştirmesi’nden ibaret görmemiz; onu ‘kavramsız bir fark’ olarak bilmemiz ve surette/formda/biçimde değişmeyi de mukadder kabul etmemiz nedeniyle (Bkz.: Gilles Deleuze, Fark ve Tekrar, trc.: Burcu Yalım – Emre Koyuncu) söz konusu tartışmanın dışındayız ancak bu bahiste tartışılanı hüsnihattın uzlaşılmış usul ve esaslarına göre değerlendirme hakkına sahibiz. Bu değerlendirmede doğru isabeti sağlamak için tartışma konusunu hüsnihattın üç boyutlu denemeleriyle yani kübik komposizyonuyla sınırlandıracağız ve lafı dolaştırmaksızın söyleyecek olursak, ilgili eğilimin sonuçlarını şu altı hususta toplayarak ele alacağız:

1-Hüsnihattaki çift katlılığın yok edilmesi,

2-Perspektife / örgütlenmiş bakışa zorlanarak göze zulmedilmesi.

3-Hüsnihattın okunmasının ve dolayısıyla mesaj/bilgilendirme özelliğinin göz ardı edilmesi,

4-Kur’anî bilginin dolaşımında seçkinciliğin ihdası,

5-Hüsnihat psikolojisinin tipo-grafya / tasarım sanatı algısına indirgenerek sekülerleştirilmesi.

6-Hüsnihatta görü zevkindeki huzurun gerilimdeki huzursuzluğa feda edilmesi.

Hüsnihattın usul ve esasını maksat kelimesinde birleştirerek baktığımızda, ondan ilk maksadın İslam yazısı, onun nihai aracının da Kur’an elifbası olduğu görülecektir.

Diğer bir ifadeyle, İslam yazısı Allah Teâlâ’nın Peygamber Aleyhisselam’a inzal ettiği vahyin Arapça harf, kelime ve cümle vasıtasıyla beyanıdır. Dolayısıyla hüsnihattan ilk maksat Kur’an ayetlerinin yazı düzeyinde ve herkes tarafından ve her türlü zorlanmadan arındırılmış olarak okunmasının sağlanmasıdır.

Nasipse buradan devam edelim inşallah.


YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hüsnihattın haddi nedir? 14 Ocak 2025 | 58 Okunma Albayrak Hat Eserleri Sergisi’nde gördüklerim 11 Ocak 2025 | 65 Okunma Siyasal Alevîliğin mevcut kimi suretleri ve fiilleri 09 Ocak 2025 | 309 Okunma Siyasal Alevîlik’le ihanet ve küfür arasındaki o ince sınır 07 Ocak 2025 | 261 Okunma Siyasal Alevîlik’le ilgili bazı doğrular ve yanlışlar 04 Ocak 2025 | 251 Okunma