https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Hüsnihattın beş temel unsuru vardır: 1-Hattat, 2-Kelime, 3-Kalem, 4-Kâğıt, 5-Mürekkep.
Bu unsurlar, örneğin mürekkebin, kalemin ya da kâğıdın önüne alınmasındaki gibi makul gerekçelere tabi olarak yer değiştirebilirler ama iptal edilemez. Ayrıca, kendi içlerinde cinsleri ve şekilleri itibariyle çeşitlenmeleri de bunların temel unsur olarak varlıklarına bir halel getirmez.
Ancak büyüklerimizin hattın tarihine, hattatlar silsilesine, hat malzemelerine ve bunların imaliyle kullanılma tarzlarına, ölçülerine… dair telif ettikleri eserlerde mürekkep konusu biraz ihmale uğramış gibidir.
Örneğin zikredilen konularda ilk bilgileri veren İbnü’n-Nedîm’de iş böyledir. Hazretin el-Fihrist’inde Arap elifbasının tarihi, Mushaf yazısı (ki, hüsnihat evvel emirde Kur’an içindir), yazı ölçüleri ve adları, kitapların fazileti, belli başlı milletlerin alfabeleri, kalem açma şekilleri ve varak (kâğıt) çeşitleri… sırasıyla anlatılır ama mürekkepten tek kelime edilmez. (el-Fihrist, trc.: Ramazan Şeşen, YEK Başkanlığı, İstanbul 2019).
Oysa ki, “De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep (bahru midâd) olsa, bir o kadar mürekkep ilâve etseydik dahi rabbimin sözleri bitmeden mutlaka deniz tükenirdi.” mealindeki ayette (18. Kehf suresi: 109) med (uzatma), medet, imdat, müddün (ölçü birimi) kelimeleriyle aynı kökten gelen midâd yani mürekkep kelimesi, yazma ve tükenme fiillerine birlikte tabi kılınmış, hatta “..Divitin (kalemin) kendisi ile yazdığı karışım, kandilin yakıldığı yağ” ve “Kendisi ile imdad olunan, destek sağlanan (yazı yazılan) şey” anlamlarıyla midâd, yazma kastını da taşıyan “kelime” kelimesinden önce zikredilmiştir. (Bkz.: Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, trc.: heyet, YEK Başkanlığı, İstanbul 2018)
Midâd’tan mürekkep kelimesine geçişimizin macerasını saklı tutarak, Menâkıb-ı Hünerverân sahibi Gelibolulu Mustafa Âlî’nin “Şâmist müşg-i dûde mürekkeb ne ez-Hıtâ / Miskten, isten yapma mürekkep değil, Hıtay’dan akşam sanki” ile “Koydu âteş-i devâta nûr-i midâd / Divit ateşine midâd nurunu akıttı” mısralarında iki kelimeyi de kullandığını; mürekkep hakkında ise şu kadarcık bir yer ayırdığını bildirmekle yetinelim:
“Mürekkeplerini çıra isinden yapılmış cinsinden kullanmayıp hibr kısmının gâyetle siyah ve parlağını kullanalar. Çünkü zamanın geçişiyle ayni durumda kalır, rengi ve cilâsi gittikçe daha sürekli olduktan başka, bilgi sahiplerine armağan ve çağların dönemleri için bilgi alâmetli bezek olan kıtalarına ‘vassallık’ gerektikte, altına bir kat daha kâğıt yapıştırıldığında veya yanlışlıkla suya dokunup nemlendikte yazısı bozulup yok olmaya ve bir parçacık ellemekle nakış ve resmi bozulup giderilmeye.” (Haz.: Müjgan Cunbur, Büyüyenay, İstanbul 2012)
Gelibolulu Mustafa Âlî’nin çağdaşlarından sayabileceğimiz Nefeszâde İbrahim Efendi ise Gülzâr-ı Savab’ında “Midâd İmali”ne bir şiir lezzeti taşıyan kelimelerle biraz daha genişçe yer vermiştir. (Tertip ve tashih: Kilisli Rifat Bilge, haz.: Fatih Yıldız, Büyüyenay, İstanbul 2024)
Mürekkebi tarif ve izaha; mürekkep, renkli mürekkep yapma ve altın ezme usûllerine müstakil konular olarak ilk başvurma şerefine ise, –hat ve hüsnühat nazariyatı ile uygulaması konusunda halen aşılamamış eserinde– Mahmud Bedreddin Yazır ulaşmıştır. (Medeniyet Tarihimizde Yazı ve İslam Medeniyetinde Kalem Güzeli, haz.: M. Uğur Derman, Ketebe, İstanbul 2024)
Kendi günümüzde ise hüsnihat için zamana dayanıklı mürekkep imalini şahsi bir dert edinenin Hattat Hüseyin Kutlu Hocamız olduğunu yine bu sütunda daha önce arz etmiştik. (Bkz.: Yeni Şafak, 30.04.2022; 03.05.2022 tarihli yazılarımız)
Kutlu Hocamız, Kanlıca İslam Medeniyeti Sanat Bahçesi adlı nakkaşhâneyi kurarak, hüner ehli ekibiyle -Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde-geçekleştirdiği İstanbul Mushafı’nın yazımında, zamana en dayanıklı kâğıdın üretilmesi konusundaki problemi mürekkepte de yaşamış, tıpkı kağıtta olduğu gibi çözümü mürekkebi de mezkur nakkaşhânede üretmekle bulmuştur.
Buraya kadar bir madde olarak mürekkebin, büyüklerimizce fiziki düzeyde ele alınışını ana hatlarıyla iletmiş olduk.
Fakat, mürekkebin genelde yazının özelde hüsnihattın estetiğine yani “plastik güzellik yaratma aracı” oluşuna dair etkisinden hiç söz etmedik.
Bunu “Zira büyüklerimiz de söz etmemişler” klişesiyle izah edemeyiz çünkü, hattatlar arasında mürekkeple ilgili –ustadan çırağa nakledile gelen– değerli rivayetlerin / menkıbelerin bulunduğunu biliyoruz. Ama bunların manaları yazıya sığacak yani yazıyla ihata edilebilecek cinsten değil. Bu sebeple söz yoluyla meslek ehli arasında dolaşımda olsalar da yazıyla kayıt altına alınmaları mümkün olmamıştır.