Nesebimizin ve insanlık seferimizin peygamberlerle başlaması Hz. Nuh’un oğullarından birinin şirkte inat ederek gemiye binmeyip suda boğulmasına ve Hz. Nuh’un üzüntüyle bu evladını da ailesine etmesi üzerine –Peygamberimiz Aleyhisselam’ın ümmetini de kapsayan– şu haddi beraberinde getirmiştir:
“Allah, ‘Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim’ dedi.” (Hud 11/45)
Bu had nedeniyledir ki, Peygamberimiz Aleyhisselam, (Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında) “Ad ve Semud kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik.” (Furkan 25/38) mealindeki ayete işaret ederek, nesep bilginlerinin yalan söylediklerini haber vermiş (Belazurî), böylece onun terbiye edişiyle bizim tarih anlayışımız insanlığın taksiminde nesebe, bağında tevhide, tasnifinde ümmete/şeriata, üstünlükte takvaya göre şekillenmiştir.
Mezkur haddi ve tarih anlayışını takip ederek, şimdi Kur’an’da insan neslinin devamı ve dolayısıyla boyların ve kabilelerin taksiminde zikredilen ikinci peygamber olarak o Hz. İbrahim’i...